Çok genç olanlar pek hatırlamazlar.Eskiden özellikle bakkalların kullandığı "veresiye defterleri" vardı.Günümüzde belki çok kenar mahallelerde veya bazı köylerde hala devam ediyor olabilir.Bu veresiye defterlerine mahalleli aldığını yazdırır ay başında da borcunu öderdi.

Bu veresiye defterlerinin en önemli özelliği bakkal amcanın mutlak alacaklı olmasıydı.Yani defterde ismi yazılı olanların hepsi bakkal amcaya borçluydu.Diğer bir değişle bakkal amcanın hepsinden alacağı vardı ancak vereceği yoktu.

Günümüzde somut anlamda veresiye defteri kalmadı.Ama herkesin bir manevi/soyut veresiye defteri oluştu.Diğer bir değişle bu veresiye defteri,şekil değiştirdi.Eskiden sadece bakkal amcaların kullandığı maddi/somut veresiye defteri yerine günümüzde maalesef herkesin içinde bir manevi/soyut veresiye defteri oluştu.

Bu manevi/soyut veresiye defteri sebebiyle herkes kendisini alacaklı bir duruma getirdi.

Şöyle ki:

-Kendisi hiç kimseye yardım etmez ama herkesin kendisine yardım etmesini bekler,

-Kendisi hiç bir hasta ziyaretine gitmez ama hastalandığında herkesin kendisini sormasını ve kendisiyle ilgilenmesini ister,

-Kendisi hiç kimsenin düğününe,cenazesine gitmez ama herkesin kendi cemiyetine gelmesini bekler,gelmeyenlerden de küser.

-Kendisi telefonla bile olsa kimsenin hal ve hatırını sormaz ama herkesin kendisini arayıp sormasını ister v.b.

Çünkü sahip olduğu manevi/soyut veresiye defteri bunu gerektiriyor.O manevi/soyut defter gereği ödemesi yoktur aksine hep alacaklıdır.

Bu olguya ayrıca "Hayatın Merkezine Kendisini Koyma" metodu da diyebiliriz.Bu "Hayatın Merkezine Kendisini Koyma" olgusu ise genellikle evli çiftlerde görülen sıkıntıların başında gelen bir problemdir.Çiftlerden biri (erkek veya kadın) kendisini hayatın merkezine koyar,diğerini önemsemez.Yani,

-Kendisi hasta olduğu zaman iş ciddidir,eşi hasta ise önemli değildir,

-Kendi akrabaları çok değerlidir, eşinin yakınları o kadar mühim değildir,

-Kendi dedikleri yerine gelmeli eşi kendi kendine söyleyip dursun onunki önemli değildir.

Bu iki kavramın başka bir karşılığı da "BENCİLİK"tir.Eskiden "ENANİYET" denirdi.Arapça da "ENE" ben demektir."Enaniyet", sadece kendini düşünmek demektir..Yani günümüzde ki "Benciliğin" karşılığıdır. Hz. Mevlana: "Bencilik, gözüne takılmış bir ayna gibidir. O gözler neye bakarsa baksın. Kendinden başka birini göremez" diyerek bencilliğin ne kadar kötü bir hastalık olduğunu ifade ediyor. Ayrıca bencil olan bir insan dünyadaki milyarlarca insan içinde hatta bütün canlılar içinde en önemli varlığın kendisi olduğunu düşünür ve öylece de inanır. Çünkü "her insanın içinde Firavun'a, 'Ben sizin en yüce tanrınızım'( Naziat,24) dedirten bir şey vardır.

Hz.Muhammed (sav)" Sizden biriniz iman etmiş olmaz" buyurarak bencilliğin imanla bağdaşması mümkün olmayan, kötü bir huy olduğunu ifade etmiştir. Efendimiz (s.a.s.) bu emri ile kendimiz için istediğimiz her şeyi kardeşlerimiz için de dilemeyi, sakındığımız bütün kötülüklerden onların da uzak durmasını arzulamayı imanımızın bir gereği olarak saymıştır. Böylece aramızdaki "ben" ve "diğerleri" ayrımını ortadan kaldırmıştır.

Ayrıca Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) biz Müslümanları bazen bir binanın birbirine kenetlenmiş tuğlalarına bazen de bir bedenin uzuvlarına benzetmiştir. Böylece birbirimizin derdiyle dertlenen, mutluğuyla mutlu olan ve mü'min kardeşlerimize karşı duyarlı bir toplum olmamızı istemiştir.

UNUTMAYIN:Herkesin içinde mutlaka bir veresiye defteri vardır.Temennimiz içimizde taşıdığımız bu "VERESİYE DEFTERİ "nin kalın olmamasıdır.

Sahi,unutmadan sorayım.Sizin veresiye defteriniz kaç sayfa?