Eğitim bilimciler, öğrenmenin boyutunu artık son yıllarda ortaya atılan çoklu zeka kuramına göre şekillendirmekte. Bu bize öğrenme boyutunun değiştiği gibi zekanın boyutunun da değiştiğini göstermektedir. 1983 yılında Howard Gardner zekanın tanımını tekli boyuttan çoklu boyuta taşımıştır. Bu amaçla Gardner zekayı sekiz boyutta incelemiş bu da yeterli olmamış zekanın dokuz boyutlu olduğu yönünde yeni teoriler ortaya atılmış bulunmaktadır. Gardner Çoklu Zeka Kuramında zekayı; Uzamsal Zeka, Kinestetik Zeka, Müziksel Zeka, Sözel Zeka, İçsel Zeka, Sosyal Zeka, Matematiksel Zeka, Doğasal Zeka, Varoluşsal Zeka (dokuzuncusu olabileceğine inanılan zeka türü) olarak çeşitlendirmiştir.

İnsanlık var olduğundan beri kuşak çatışması var, bu insan neslinin bitimine kadar da böyle devam edecek gibi. Bu yargıyı söylemek için müneccim olmaya gerek yok, insanlık tarihi sosyolojik olarak incelediğinde her zaman karşımıza çıkmakta. Yaşı başı geçmiş moda terimle aksakallılar bir araya geldiği zaman kendi dönemlerine ait gelenek, görenek, toplumsal yardımlaşmadan bahsederler. Yeni nesil sürekli töhmet altında bırakılmakta, onlara adeta mobbing uygulanmakta. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'tan önce eğitim öğretim dönemi içinde bir ara tatil vardı, Ziya Selçuk ile ara tatil sayısı birisi uzun olmak üzere üçe çıkarıldı. Eğitim sistemimizin içine birkaç yıldır dahil edilen ara tatillerin öğrencileri mental olarak nasıl etkileyeceği ile ilgili elimizde henüz bir bilimsel veri bulunmamakta. Bilimsel verinin olmaması yorum yapılamayacağı anlamını taşımaz.

İnsanların zihinsel süreçlerini birçok parçada incelenmesi halinde doğru sonuçlara ulaşılabilmekte, tek boyutlu bir yaklaşımla doğru sonuçları bulmanın zor olacağın söylemek yanlış olmayacaktır. Öğrenme boyutunda zekanın, çalışmanın, ilginin ve isteğin etkili olduğu bilinmekte. Çalışma, ilgi ve istek mentalin nüvesini oluşturmakta, yapılan çalışmalar küçük adımlarla mental paslanmayı önleyecek nitelikte olmalı. Bir öğrencinin başarısızlığı o öğrencinin zihinsel yetersizlik gösterdiğinden kaynaklandığını söylemek doğru yaklaşımı ifade etmeyebilir. Başarılı sonuçlar elde etmek için zeka ile birlikte mentalin ortak hareket etmesi gerekir. Eğitim insanlık tarihi boyunca gelişim, dönüşüm ve değişimin temsilciliğini yapmış, bundan böylede yapmaya devam edecektir.

Anne babalar çocuklarının hep en üst düzeyde performans göstermelerini arzularlar ancak bu arzularının gerçekleşmesi için çocuklarından hiçbir şey esirgememeye gayret gösterirler. Ben çektim çocuğum çekmesin felsefesi hayatlarının merkezini işgal etmekte. Yokluk gelişmenin en önemli ana kaynağını temsil etmektedir. Tarih boyunca yeni buluşların ana kaynağını var olan ihtiyaçların giderilmesi oluşturmuştur. Bugünde aynı temel üzerine hareket etmek gerektiğini düşünenlerdenim. Eğitimde, öğrenmeyi öğrenme potansiyelinin varlığı mentalin sürekli hareket halinde olması ile mümkün olacaktır. Mentalin sürekli hareket halinde olması mental paslanmayı önleyebilecek gücü sağlayacaktır. Öğrencilerin motivasyonunu artırmak, mentalin parlamasına yardımcı olmak için öğrenmeyi öğrenme davranışının oluşmasına katkı sağlayacak imkanlar oluşturulmalıdır. Bu da anne ve babaların, çocuklarına yokluğun ne olduğunu hissettirmeleriyle mümkün olabilecektir. Çocuğum gelişsin ve piyasa insanı olsun diye çaba gösteren anne babalar, çocuklarının eğitim hayatlarına birer hançer sapladıklarının farkında değiller. Herkes kendi rolüne uygun hareket etmeli. Öğrenci, öğrenci gibi anne baba, anne baba gibi. Anne baba rolünü çocuğunun üzerine yüklememeli.

Yeni nesil öğrencilerin hayata bakış açıları da başarı kriterleri de farklı. Saatlerce oturup kitap okuma ve araştırma yapmaya mental olarak hazır değiller. Yeni neslin anne babaları yeni neslin çağdaşı olmadığından yeni neslin düşünme, yaşama, öğrenme, hayata bakış tarzlarını kavramakta güçlük çekmekteler. Anne babalar, çocuğum ara tatilde ne okusun, ne çalışsın? Önerilerini öğretmenlerden alma yerine, çocuğumun kişisel gelişimi için neler yapabilirim önerilerini almalarının daha doğru bir yaklaşım olacağını ifade etmekte fayda var. Öğrenciler mental olarak eğlenme kültürüne daha yatkın, kişisel gelişim etkinliklerinin eğlenme kültürü kapsamında ele alınması ile mental paslanma engellenmiş olabileceğinden öğrenmenin öğrenilmesi de kolaylaşmış olur. Bu belki kuşak çatışmasını kısır döngüden kurtarabilir.