Bu unsurların her birinin insan vücudundaki karşılığı tam olarak çözülmedikçe insanoğlunun isyana karşı olan yatkınlığı da ortadan kaldırılamaz.

Nefret duygusunu tetikleyen; beklentilerin altüst olmasıdır. Sonuçta hayatımızda her şey her zaman istediğimiz gibi gitmiyor. İstekler gerçekleşmedikçe ve hedef sayısı arttıkça nefret meydana geliyor.

Bıkmak; varlıkla ilgili... Hem de kendi varlığımızla. Varlıktan sıkılan insan "Kendimden bıktım." cümlesiyle karşımıza geliyor.

Sokak isyan hareketlerinde isyankarların söylemleri, "Kendimizden bıktık. Yaşamaktan bıktık." ifadesiyle örtülüyor.

Yaşamaktan bıkanın yaşam dediği şey kendisi değil mi?

İnsanın kendisinden bıkma süreci içe dönüşü tetikliyor. İçe dönüş genellikle sessiz sakin kendi halinde yaşayan insanların bir anda patlamasıyla sonuçlanıyor.

Sosyal dengesizlik ve sosyal iletişim bozuklukları ile iyiden iyiye gerginleşen vücudumuz, isyanedebilecek bir robota dönüşüyor.

İsyan, insanın kendi eliyle kendisini kodladığı robotlaşma sürecidir.

Bu süreci sürekli besleyen bir de ana yakıtımız var, şehvet düşkünlüğü. İsyan, şehvet düşkünlüğü yakıtı olmadan yarı yolda kalan bir araçtır.

Şehvet ve tetikleyiciler sadece cinsellik olarak adlandırılamaz. İçerisinde makam, mevki ve beklentileri aşan hayaller bulunuyor. Genellikle aynı soru kalıbından şekilleniyor. "Sen olsaydın ne yapardın?" ile başlayan süreç "Neden sen olamayasın?" ile devam ediyor.

Onun yerinde olabilmenin hiçbir karşılığının olmadığı hayatı yaşıyoruz. Olduğunda düşünürüz demekle de bu yanlışı doğruya çevirmek artık mümkün değil. Çünkü olduğunda düşünecek olan zaten o süreç içerisindedir.

Anlamların kaybolduğu yerde isyan kendisine mutlaka bir yol bulur.

İsyan vakaları incelendiğinde, insanların isyan sürecinde yaptıklarından dolayı mutlu ve huzurlu olamadıkları görülüyor.

Genel itibariyle korkuları kendi içlerinde dinamik bir alt yapıya dönüşüyor.

Bu dinamik alt yapı daha nefret sahibi daha bıkkın daha içe dönük bir yapıya insanı mecbur ediyor. İsyan eden bir adamın bir şeye, bir başka şekilde mecbur olması çok komik olmaz mı? Ama öyle oluyor.

İsyan, "Kimseye mecbur kalmayacağım." diyen adamın kendini mecbur ettiği bir süreçtir.

Tıbbi olarak karşımızdaki bu gerçeklikler bizim hayat biçimimizle yakinen ilişkilidir. Yememiz

içmemiz, yatıp kalkmamız da elbette tetikleyici unsurlardır. Ama temelinde insanın kendisini insan olarak kabul etmemesinden kaynaklanıyor.

Herkes kendisini bir başka yere koymaya çalışıyor ama asla o yolda yürümüyor.

Yolunda yürümediğiniz şeyin içinde olduğunuzu zannetmek; içinde olamadığınızı ve olamayacağınızı gördüğünüzde isyan etmeniz için gereken vücudu size sağlıyor.

Bu vücut bu saatten sonra isyan etmesin de ne yapsın?

TEVHİT OCAĞINDAN DERGİSİNİN 3.SAYISINDAN ALINARAK ALİ YORAN TARAFINDAN YAYINA HAZIRLANMIŞTIR