Bursa Ulu Camiyi mutlaka ziyaret etmişsiniz.Eğer oradaki rehberlerin gelen misafirlere Caminin hikayesini anlatırken kulak misafiri olduysanız mutlaka şunları dinlemişsiniz.Yıldırım Bayezid, Niğbolu savaşı öncesinde şöyle bir adakta bulunuyor:"Ya Rabbi!Bu savaşı kazanmayı nasip edersen dönüşümde 20 Cami yaptıracağım".Durumu Emir Sultan hazretlerine anlatır.Emir Sultan Hazretleri "Hünkarım 20 tane cami yapacağına 20 kubbeli büyük bir cami yap "dediği rivayet edilir.

İstanbul Sultan Ahmet camisinin minarelerinin hikayesini de muhtemelen oradaki rehberlerden şöyle dinlemişsiniz. Hikayeye göre, dönemin padişahı I. Ahmet, yaptırmak istediği caminin mimarı Sedefkar Mehmet Ağa'ya minarelerin altından yapılmasını emretmiştir. Fakat altından yapılacak minarenin devlet bütçesini aşacağını bilen Mehmet Ağa, bu emri güya yanlış işiterek, "altın" sözcüğünden "altı" yaparak, camiyi 6 minareli inşa ettirmiştir.

Özellikle Kurban satışlarında trajik komik bir manzara duymuşsunuz.Kurban sahibi evden çıkarken hanımı rol icabı yüksek bir fiyat verir.Adam kurban alıcılarına "Vallahi, kapının önünde şu kadar verdiler vermedim" örneklerini çokça biliyoruz.

Zekat vermek istemeyenler malının senesi dolmadan malını mülkünü hanımına devreder.Bir sonraki yıl yine sene dolmadan malını mülkünü kendi üzerine alır.Amaç senesini doldurmadığı izlenimi vererek zekattan kurtulmaktır.

Çok örneklerle konuyu uzatmayalım.Yukarıdaki cami hikayelerinin gerçek olduğunu sanmıyorum.Rehberlerin anlatımı süslemek için araya kattıkları hikayelerdir.

Bu ve buna benzer hikayeler İslam'ın (haşa) hükümleriyle istendiği gibi kelimelerle oynamanın caiz olduğu kanaati uyandırıyor.Oysa İslam fıkhına göre bir insanın ağzından söz nasıl çıkmışsa veya ne demek istemişse onu yerine getirmesi gerekir.

Bir insanın ne söylediği kadar karşıdakinin de ne anladığı önemlidir.Kelimelerle oynayarak veya konuyu başka şeylere benzeterek ve adına da"Hile-i Şeriyye" koymak İslam'a verilen en büyük zarardır.

Nitekim Cahiliye döneminde bastonuyla hacıların yiyeceklerini çalan hırsızın yakalanmasından sonra, "Ben çalmadım, bastonum çaldı" demesi böyle bir kelime oyunudur.

Hile-i Şeriyyeyi savunanlar,Hz.Eyüp (as) ile ilgili şu ayeti delil gösterirler.Rivayete göre Hz.Eyyüp (as) hanımına yüz sopa vuracağına yemin etmişti.Yüce Rabbimiz O'na şu kolaylığı gösterdi: Şöyle dedik: "Eline bir demet sap al ve onunla vur, yeminini

bozma. Gerçekten biz Eyyub'u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah'a çok yönelen bir kimse idi.(Sad,44) .

Buradaki yeminin şeklini bilmiyoruz.Kaldi ki bu kolaylaştırma hanımına karşı tamamen insani bir davranıştır ve hanımına verilen bir değerdir.Kimse mağdur olmamıştır.

Eğer Hilei Şeriyye her konuda normal olsaydı Yahudilerin Pazar günü balık avlanma numaralarını Rabbimiz hoş karşılardı.Oysa Yahudilerin yasaktan kurtulmak için Cumartesi günü gidip deniz kenarında havuz yaparak balıkları oraya almaları ve Pazar günü de gidip almalarını Rabbimiz ret etmiştir." (Ey Muhammed!) Onlara, deniz kıyısında bulunan kent halkının durumunu sor. Hani onlar Cumartesi (yasağı) konusunda haddi aşıyorlardı. Zira tatil yaptıkları Cumartesi günü balıklar onlara akın akın geliyor, tatil yapmadıkları (diğer) günlerde ise gelmiyorlardı. İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böyle imtihan ediyorduk"(A'raf,163).

Sevgili Peygamberimiz (sav) zaten hile konusunda son noktayı koymuştur:"Bizi aldatan bizden değildir".