Bir vatandaş ülkesinin her şeyi ile gurur duymak ister diye düşünüyorum. Bu gurur duyuş özellikle bağımsızlık konusu olunca daha da elzem olur. Ülkemiz Osmanlı İmparatorluğunun külleri üzerine kuruldu. O aman ki şartları bilmeden şimdi bazı kesimler ahkam kesiyor. Hele hele bazı kesimlerin bir karın ağrısı var ki bunu çözmüş değilim. Yunanistan'ın mandasında kalsaydık da Cumhuriyet kurulmasın diyecek kadar alçak ve çukur inanları da gördük, okuduk. Bu insanlar bazı kesimler tarafından el üstünde tutuldu ve öldüğünde de nerdeyse ulusal yas ilan edilecekti. Bu kesimler cahil ve cühela halk isterler, sorgulamak isteyeni pek sevmezler, itaat et rahat et paradigmasını kendine kıble yaparlar. Bağımsızlık benim karakterimdir, diyen bir liderin sözleri ve yaptıkları hep bu kesim tarafından küçük görülmeye çalışılmakta ama kendileri hiçbir zaman başlarını kaz tüyü yastığından, bacaklarını yün yorganlardan çıkarmazlar. Ahkam kesmeye gelince hep ahkam keserler, eleştirirler, zor bir durumla karşı karşıya kalınca da gemiyi önce onlar terk ederler.

Bir milletin bağımsızlığı, o milletin din ve vicdan hürriyetini doğrudan etkilemektedir. Bugün değişik ülkelerin sınırları içinde yaşayan insanların din ve vicdan hürriyeti konusunda bir takım sıkıntılar yaşadıklarını biliyoruz. Bu sıkıntılar en demokratik sisteme sahip ülkelerde bile yaşanmakta. İnsan hakkı ve demokrasi yaftasıyla dünya alem kandıran devletlerde de bu sıkıntıların hemen hemen hepsine şahitlik yapmaktayız. Demokrasinin beşiği diye yere göğe sığdıramadığımız ülkelerde bile insanların evleri yakılarak canlı canlı yakılmalarına sebebiyet verilmekte. Demokrasinin olmadığını düşündüğümüz ülkelerde ise zaten insanların din ve vicdan hürriyetlerinden bahsetmek abesle iştigal olur.

Bir milletin bağımsız olması, o milletin din ve vicdan hürriyetine sahip olduğu ya da olacağı anlamını çıkarmak mümkündür. Zaman zaman bu hürriyetler, insanlıktan nasibini almamış odaklar tarafından kesintiye uğratılmış, insanlara zulüm yapılmış olabilir ancak er ya da geç zulüm tahakkümüne maruz kalmış halkın mücadelesiyle kesintiye uğramış hürriyetlerin yeniden kazanılması mümkün olmuştur. Bu bir ülkenin iç işleriyle ilgili olduğundan karşı mücadele sonuç verebilmekte. Başka bir ülkenin içinde sizin soydaşlarınızın din ve vicdan hürriyetleri kısıtlanıyorsa o devletle mücadele etmeniz ve mücadele sonucu bir kazanım elde etmeniz çok zordur. Bunun örneklerini geçmişte gördük hala da görüyoruz. Bağımsızlık o kadar önemli bir değer ki hür olmayan Müslümana Cuma namazı bile farz kılınmamış.

Eskiden haksızın yanında duran dilsiz şeytandır, denilerek hakkın ve hukukun önemi üzerinde durulur insanımıza bir değerler yargısı kazanması için çaba gösterilirdi. Şimdi kazanç ve ikbal elde etmek için bütün dini değerler alt üst oldu. Halkın itibar ettiği ve bir söz söylediğinde söylediği sözün toplum üzerinde etki bırakacağını düşündüğümüz insanalar son zamanlarda akla izana sığmayan açıklamalar yapıyor. Şu açıklama hangi değerle barışık olabilir. 'Bu iktidardan pek çok beklentiniz gerçekleşti, camiayı hayretle izliyorum, bak demedi demeyin, sonra Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz, iktidara zarar verecekse haksızlık ve yanlışlardan şikayetle doğruları söylemek caizdir diyemem.' Bu açıklamayı yapan bir insana din adamı nasıl denilir? Bu insanın güvenirliği ne kadar sağlam olabilir.

Dini değerler kullanılarak, insanlar iyilik yapmaya veya hayır işi yapmaya özendirilmekte bu özendirme makul ve mantık çerçevesi içinde olmalıdır. Ortaçağda Cennetin anahtarını satan papaz rolüne bürünerek olmamalıdır.

Ülkemizde ne yazık ki eğitimin aydınlık yüzünden korkan, kaçan ve bunu ötelemeye çalışan bir güruh insan var. 'Eğitimdir ki bir milleti, ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.' Sözünden hiç hoşlanmayan bu güruh aynı zamanda mandacılığın da temsilcileri olmuştur.