Bir şeyin isyan olarak adlandırılma sürecinde her zaman temeldeki kişilikleri birleştiren unsura bakmak gerekiyor. Kişilikleri birbirlerinden uzaklaştıran, onları bir araya getiren temel değerin yoksunluğu olarak karşımıza çıkıyor.

İsyan, yerel noktadan başladığında genelin tahakkümat noktasının doğru şekilde irdelenmesini gerektirir.

Süfrajetler ilk feminist yapılanma olarak karşımıza çıkar. Önce seçme ve seçilme hususunda kadınların öneminden bahsediyorlar. Kadınlar kamusal alanda sigara kullanma hakkı istiyor. Yakaladıkları erkekleri kamçıyla dövmeye başlıyorlar. Burada mecburiyet, seks objesi olup bir anda isyanın temeli olurken en büyük obje kadın oluyor.

Hak olarak bilinen doğal olansa; doğal olmayan bir şeyi hakka dönüştürme süreci, isyandır.

İnsanoğlunun kendisine takdir edilmiş değiştirilemez unsurları farklı biçimde yaşama istek ve talebi, onda doğal bir isyanı doğurur. Kadının erkek gibi erkeğin kadın gibi yaşama isteği. Bu istek son yüzyılların isyanlarının kökeni olarak karşımıza çıkıyor.

31 Mart Vakası bambaşka bir uç olarak karşımıza çıkıyor. Jön Türkler, İttihat ve Terakki, Derviş Vahdet'in şeriatı istiyorum diye ortaya çıkması, İngilizlerin Almanlarla birleşmeyi istemesi, Sultan Abdülhamit Han'ın tahttan indirilmesi... Bu sürece 31 Mart Vakası diyoruz ama bu vaka, isyanın gizli olmaktan çıktığı bir gün olarak karşımıza çıkıyor.

Her isyan sonuçta politiktir yahut her isyan bir gün politik olur.

Zira başında olmadığını elimle aldım demek, eline aldığında ise başları kesmek istemektedir. Abdülhamit Han'ın yaptıklarına karşı isyan hareketine başlayanlar, Abdülhamit Han'ı değil hedeflerini ortadan kaldırmak istiyorlardı.

Zapata İhtilali denilen köylü ayaklanmasından bahsedilir. Diaz, köylü topraklarına el koyarak Amerikan borsasını sübvanse etmeye çalışır. Modero, daha azını vererek konuyu kapatmak ister. Zapata tekrar isyan eder, Meksika'yı ele geçirir orduya dokunmaz ve sonunda ordu tarafından öldürülür.

İsyan; işte bu noktada kişiye dokunana kadar susmanın bir susmamak gerekliliği ile ifade edilen bir bedele dönüşüverir. Bedel varsa ya hata ya da illet vardır.

İnsan başındaki hatayı örtmeyince sonundaki belaya mecbur olur. Libya'daki çöl aslanının ayağa kalkmasına da isyan diyeceksek işimiz zor. Bu bir isyan değil, başkaldırı da değil, bir varlık mücadelesidir ama bir başka ülke tarafından isyan olarak adlandırılan en garip sosyoloji olarak karşımızdadır. Bu, doğal olduğu için tüm gerçek isyanlar kendilerini varlık mücadelesi çatısı altına koymak istemişlerdir ve hepsi "Biz bir varlık iddiasındayız." demişlerdir.

İşte burası doğru ile yalanın birbirine karıştığı yerdir; insanın yaşam hakkı, inanç ve din hakkı, devlet olma hakkı vardır.

1914 İran Geylan'da ve Ruslardan taraf olan şaha karşı Cengeli İsyanı gerçekleşmiştir.

Buna isyan dediğinizde ve yasalarla ölçümlemeye çalıştığınızda, yasaların temel dinamiklerini bir kez daha gözden geçirmelisiniz.

İngiliz ordusunun Kudüs'e giriş sürecinde Arap milliyetçilerinin isyanı vardır. Bu da varlık hakkı değil miydi? Halk isyan edenlerin hiçbirini desteklemedi. Halkın yaşamadığı dinde çeşitli mezhepler kuruldu ve bu mezhepler vasıtasıyla bu isyanlar desteklendi. Paskalya Ayaklanması'nda İrlanda'nın yurttaş ordusundan bahsedilir. Bu, enternasyonalist devrimci James'in ayaklanma sürecini başlatmasıdır.

"TEVHİT OCAĞINDAN" DERGİSİNDEN ALINARAK ALİ YORAN TARAFINDAN YAYINA HAZIRLANMIŞTIR