İsyankar, unutulmaz olmanın zevkiyle yaşar.

Yaşamın her koşulu dünyevi istek ve lezzetlerle donatıldığında hazzın gereğini doğurur. Hazzın olmadığı yerde isyan olmaz. Haz, isyanın yakıtı olan şehveti ateşleyen yakıcı bir maddedir. Bu durumda isyancıyı bu ateşle yakabilecek kıvama getirebilmek önce hazlarını iyi bilmekten geçmektedir.

İsyancı, isyan süresi boyunca zafer ve özgürlük hazzıyla sürekli hareket halindedir. Farkındalık seviyesi oldukça üstündür. Hiç kimsenin duyamayacağı sesleri duyabilir. Kimsenin fark etmediği tehditleri algılayabilir. Onu engellemek isteyenleri rahatça atlatabilir. İsyan hareketlerinin bastırılmasında karşı tarafın bu denli kıvrak bir zekaya sahip olması her zaman akla gelmiştir. Bu kıvrak zeka değil, hazzın insanı yükseltmesidir.

Zafere giden yolda rahatlama ve farkındalık gittikçe artarken olası bir engellemenin başarılı olması halinde bunun yerini nefret ve kibir alır. Suçluluk duygusu ile arada kalabilenlerin bazıları, isyana giden yolda hazzı net olarak hissetmemiş olanlar veya kandırılmış olanlardır. Topluluğu isyana devam ettirenlerin içindeki haksız cesaret, bu nefret duygusuyla beslenerek yıkıcı bir pozisyon almayı kendilerine hak görmelerine sebep olur. Bu anlarda haz, nefret ve karşısındakine olabildiğince acı vermek üzerinedir.

Kimi zaman ortaya çıkan isyancıları kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmiş mihrakların varlığı, isyan yolunda koşan kişinin kaybetme duygusuyla beraber harcanmışlık duygusunu açığa çıkarır. Bu duygu, isyankarı geri çekmek yerine kendi içinde çatışmaya götürür ve inandığı her şeyi reddederek devam eder. Çevresinde var olan, onu sevdiğini söyleyen herkesi ve her yapıyı bu andan itibaren siler.

Bugün gençlerin kısa dostluklar ve ilişkiler yaşaması iç dünyalarındaki isyanın bir yansımasıdır. Özel hayatlarında onları kandıran, bazen sevdikleri, bazen öğretmenleri, bazen ebeveynleri ama en çok da kendileridir. Suçluyu dışarıda aramak, isyancının vicdanını rahatlatmak için bulduğu bir yöntemdir. Bu, etrafımızdaki insanların asla yanlış yapmayacakları anlamına gelmez. Ancak hayata anlam veren her şey önce bizim kendi beğendiğimizle başlar. Benliğini kişisel, gündelik, dünyevi hazlara mecbur edenler sonunda yenilmeye ve yıkılmaya hazır olmalıdır.

Haz, kendinden sonraki yıkıntının habercisidir.

Bir isyancıyı tanımak, onun hakkında bilgi sahibi olmak, onu yolundan çevirebilmek adına önemli bir bilgidir. Ancak insanları yanlış yoldan çevirebilmek için öncelikle onların bu yola inandıklarının farkında olarak hareket etmek gerekir.

Yolun hatası yoldan ötürü değildir. Yolu hatalı inşa edenden dolayıdır. İsyankarın unuttuğu mesele ise bu yolu kendi elleriyle kendi adına inşa ettiğidir. İstediği kadar bir başkasının açtığı yolda ilerliyor olsun o da bu yolda yürüyerek bu yolun kalıcılığına hizmet etmektedir. Bu açıdan bakıldığında isyankara çıktığı yolun hatalarını beyandan evvel, yolu kendisi yaptığı için tökezleyeceğini bildirmek gerekir. Hangi yol daha doğru nereden bileceğiz sorusunu aşmak, kişinin yaratılmış olmasını kabulüyle kolaylaşır. Bunu kabul etmiş ise, yaratıcının istekleri asli yolun tarifidir. Kişilerin görüşlerine bırakılmamıştır. Görüşler ancak yolun üzerindeyse muteberdir. Hiç kimse kendi zevkine göre bu yolu genişletip daraltamaz. Bunu kavrayan gencin yapacağı ilk iş, kendi yolundan vazgeçmek olacaktır. Bazen acı gibi gelir ancak bu, gerçek bir acı değildir.

Acı olan yaptığını yıkmak değil, var olanı görememektir.