Malumunuz seçim sathındayız, seçime girecek partilerin belediye başkan adayları çeşitli propaganda yöntemlerini bularak seçmenin karşısına çıkmaya çalışıyor. Bazı adaylar doğal olarak seçmenin hoşuna gidecek, seçmenin oyunu kapabilecek reklam kokan sloganlar kullanmaya çalışıyor. Maalesef halkımız propaganda kokan, gerçekleştirilemeyecek vaatlere çabuk kanıyor. Bunun nedenini düşündüğünüzde karşınıza birçok gerçekler çıkmakta. Gerçekleri analiz yapmayan seçmen, futbol takımını tutar gibi sorgusuz sualsiz oyunu gidip partisine veriyor. Bunu bilen siyasi parti adayları, siyaset danışmanları aracılığıyla kendine bir yön, bir yol çizerek seçmenden oy istemeye çalışıyor.

Evden çıkıp işime gittiğim bir sabah, yolumun üzerinde bulunan iki çınar ağacının arasına vinil baskıyla bir siyasi parti adayının fotoğrafı, fotoğrafının yanına da kocaman 'Dürüst' aday diye yazılı bir pankart asılmıştı. Propaganda amaçlı yazı, aklımda karışıklığa, zihnimde tereddütlere sebebiyet verdi. Yani şimdi vinil baskı üzerinde ki aday dürüst de diğer adaylar dürüst değil mi? Peki diğer adaylar dürüst değilse kimin, neyini, niçin, nasıl çalmıştı? Dürüst aday kendisinin dürüstlüğünü biliyor ancak başkalarının dürüst olmadığını iddia ediyorsa niçin suç duyurusunda bulunmuyor. Sonra bu dürüstlük kimin hangi kriterine göre kaç gram? Bu özelliği ölçen kimin elinde hangi terazi var, hangi özelliği nasıl ölçüyor?

Geri kalmış toplumların kaderi, geri kalmış zihniyetlere teslim olmaktan geçiyor. Siyasi parti adayları seçmeninin karşısına afaki reklam kokan propagandalarla geçmek yerine, projelerle geçmeyi denemelerinin daha yerinde olacağını düşünmekteyim. Seçilmek için aday olmuş siyasetçiden, ulaşım sorunlarının, çevre sorunlarının, sosyal yaşam sorunlarının çözümüne yönelik projelerle seçmenin karşısına çıksa belki a zaman daha sağlıklı sonuçlar alabilecek.

Bir siyasetçi yarışı nasıl kazanır diye sorarsanız, ona verecek prospektüslerimin sınırı yok, prospektüsler çeşit çeşit sınırsız, a , b, c, d, .... bir sürü alternatifi var. Maharet bu prospektüsleri allamak, pullamak seçmenin karşısına çıkmak, yani babandan aldığın eşeği makyaj yapıp babana geri satacaksın. Bu minvalde düşündüğünüzde siyaset yapmanın çok da zevkli bir yanı olmadığını görürsünüz. O zaman 'Dürüst' kavramının anti tezini gerçekleştirmiş olursunuz.

Siyaset ciddi bir iş, ön yargılardan, dedikodulardan, algılardan, uzak tutulmalı. Dedikodu içeren siyasetin bir bedeli olmalı, seçmen sandıkta oyunu vermeyerek, adaya bedelini ağır bir şekilde ödetmeli. Zamanımızda maalesef siyaset algılarla yapılıyor. Algılar öyle jan janlı karşımıza çıkıyor ki gerçeği ile gerçeği olmayanı ayırmakta zorlanıyorsunuz. Bir seçmen olarak algı üzerine kurulan siyaseti ayırt etmek seçmenin sorumluluğunda, bu sorumluluğu yerine getirmek seçmenin aydın olmasıyla ilintili. Aydın olmak, kültürlü olmak, eğitimli olmak öyle hemen bir gece de olmuyor, bu bir süreç, bu süreci yönetmek devletin birinci vazifesi. Devlet'in başka bir görevi daha var bütün vatandaşlarını birinci sınıf vatandaş olarak eğitmek, algılara ve yargılara aldanmadan her alanda 'Dürüst' olmalarını sağlamak. Biliyoruz ki her Türk vatandaşı dürüst olarak doğar, dürüstlük belli bir sınıfın veya zümrenin tekelinde olmadığı gibi her hangi bir siyasi partinin de tekelinde değil.