Bohçaci geldi. Hanimmm... Güzel fistanlık kumaşlarım. Yeni basma kumaşlarım....

Al yazmalar, fırfır desenli göbek kumaşlarım geldi. Buyurasın bakasın...

"ay dur şunu koyayım da bir soluklanayım"dır .

Önce kapıdan bir iki yeni kumaş gösterir. ev müsaitse, davet edilirse içeri girer; şenlik de ondan sonra başlar. danteller, masa örtüleri , havlular, bazen iç çamaşırları, banyo lifleri... salona saçılır.

Çaylar içilir. bütün eski tanıdıkların dedikodusu yapılır. alınacaklar seçilir. sonra bütün çıkanlar teker teker o bohçaya nasıl sığar ibretle izlenir. giderken evden yemelik giymelik bir şeyler de verilir yanına.

Sonra bir gün o değil de "bohçacı ayşe ölmüş biliyor musun? " diye bir söz gelir kapıya.

Ayağında naylon terlikleri, basma eteklerinin altına giydikleri yine basma ve bileklerine gelen pijama pantolonları, üzerlerinde renk uyumu olmayan bir bluz ve saçlarını yarı açıkta bırakıp başlarının üzerine düğüm yaptıkları yemenileriyle, sıcak havalarda güneşin altında saatlerce dolaşmış ve alınlarından ter damlacıkları görünen, kare şeklindeki o kocaman bohçalarını sırtında taşıyan, genelde neşeli insanlardır.

Evlere girer girmez evin hanımı bilumum komşularını çağırır ve o kocaman bohça açılırdı. renk renk işlemeli masa örtüleri, kumaş peçeteler (eskiden yoktu öyle kağıt peçete falan) ve hatta yatak ve divan örtüleri (evet evet divan örtüsü) neşe saçarlardı.

Hayır eskiden çocukları da korkuturlardı bu şirin insanlarla, "yaramazlık yaparsan, uyumazsan vallahi de billahi de seni bohçaçıya veririm" diye,