AHMET TAŞGETİREN:

Şöyle başlayalım istiyorum hocam: İslam'dan hayata ölçüler dedik. Yani İslam nedir? Hayat nedir? Bu ikisi arasında bir ölçü alakası olmalı mı? İslam nedir bizim için, bizim neyimiz olur? Ben biraz da böyle soruyorum; İslam bizim neyimiz olur? Hayatımıza İslam bir şey vermeli midir?

NUREDDİN YILDIZ: Bir ayeti şiar edinerek yola çıkalım: "Namazım, haccım, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir." İnsanın başı hayat, sonu ölüm ise eğer, ölüm bile Allah için olmalı.

Namaz kılıyorsun, haccediyorsun; tamam ama ölümüne de namaz ve hac mührü vurman gerekiyor. Dolayısıyla 'hayata ölçüler' diye bir başlık koyduk Allah'ın lütfu ile.

Zaten hayatın anlamı, İslam'dan ölçülendirildiği zaman ifade ortaya koyuyor. Ölüm bile kuru kuruya olduğu zaman ya da eceli geldiği için ölmüş olduğu zaman değil. Ölürken bile kulluğa katkı sağlayan anlayış istiyor Allah bizden.

Hayata bizim bakışımız özellikle namazdan ibaret, hacdan ibaret ki namaz evdeki mümin kimliğimizi, hacda evrensel mantığımızı anlatıyor.

Bireysel ve ümmet olarak yapılan iki ibadeti alıyor ayet. Virgülden sonra 'hayatım' ve 'ölümüm' diyor. Daha büyük ve kuşatıcı.

Halbuki hac kuşatıyor Müslüman'ın bütün şuurunu. Evrensel yapıyor. Namaz zaten ruh halini temsil ediyor. Ama yaşarken böylece anlıyoruz ki hayat market demek ise ben markette de mümin olmalıyım.

Çünkü "hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir." Dolayısı ile mümin, bankaya girerken de mümin olarak girmek zorunda. Mümin, Ömer bin Hattab radıyallahu anhın sözü var ya, "Bize tuvalet adabını bile öğretip gitti Peygamber Efendimiz aleyhisselam."

Çünkü tuvalet adabı da hayatın bir bölümü demek. Bir insanın her gün uyguladığı iştir bu. Orada İslam'ın bir ölçü vermeden mümini serbest bırakması mümkün değil.

'Hayata ölçüler' derken, namaz kılan önce sağ elini mi yere koyacak, sol eliyle mi kalkacak secdeden; bu namazın içinde bir ayrıntı. Hayatın bütününü güneş gibi aydınlatan, güneşin ulaşmadığı yerde bitki bitmeyip insanın sağlığı bozulduğu gibi, İslam güneşinin de aydınlatmadığı yer düğün salonundan evdeki tuvalete varıncaya kadar olmamalı.

Aydınlatmadığı sürece namaz ve hac, zekat ve oruç, sakallı olmak veya olmamak, yemeği sağ elle yemek veya sol elle ağza su götürmemek... En kenardaki bir ayrıntıyı, İslam'ın bütünü şeklinde algıladığımız zaman eksik bırakmış oluruz.

Tıpkı güneşin gökyüzünde tarlayı, bağı, bahçeyi, evimizi, balkonumuzu; her yeri aydınlatıp ısıttığı gibi İslam da insana ait her şeyi aydınlatıyor, ısıtıyor, aktif hale getiriyor.

Bir Müslüman'ın hayatının bir bölümü İslam ile aydınlanmıyor ise o bölümde iletişim sorunu vardır. İslam'ın hayatımıza ölçü olarak gelmesi için bir numaralı görevimiz; İslam'ı namaz ve hacdan ibaret bir din olarak değil, hayatın dini gibi görmektir.

(DEVAM EDECEK)