3) İLİM EHLİNİN FETVALARI: Osmanlının yükselme dönemindeki yapılanmasında İslam'ın hükmünü eğip bükmeden Sultan'a karşı da söyleyebilen Ebussuud Efendi gibi şeyhülislamların rolü de unutulmamalıdır. Nitekim Ayasofya çevresindeki vakıf dükkanların kiraları düşük kalınca, bunu arttırmak istemeyen bazı kiracılar, kendi lehlerine ferman çıkarmışlardı. Konuya muttali olan Ebussuud Efendi şu fetvayı vermiştir. "Sultanın emri ile meşru olmayan hiçbir şey meşru olmaz. Haram olan şeyin helal olmasına yol yoktur. Sultanın emri yalnız kendi tasarrufu ile yaptığı gayri sahih vakıflarda geçerli olur."

Emsal kiralar aşırı artar ve mütevelli akdi fesih yoluna gitmezse, Ebussuud Efendi'ye göre, bu eksikliğin yarısını zamanında tedbir almamış ve vakfın hukukunu koruyamamış olan mütevellinin diğer yarısını da kiracının tazmin etmesi gerekir. Ancak daha sonraki devirlerde, bu eksikliğin yalnız kıracı tarafından karşılanması esası benimsenmiştir. Çünkü bazen mütevellinin kusuru olmadan, kira düşük kalabilir. Yetim malları ile amme, özel idare ve belediye emlakinin de satımı veya kiraya verilmesi halinde aynı esaslar geçerlidir. Satış ya da kira bedeli fahiş gabin (emsalinin % 20'sinden düşük oran) ölçüsün de olması halinde ilgililer için sorumluluk söz konusu olur.

4) EMANETİN EHLİNE VERİLMESİ: Topluma ait bütün mülklerin, hazine ve KİT'lere ait mal varlıklarının yöneticiler elinde birer emanet olduğu düşünülürse, ehline verilmeyen emanette her an hıyanetle karşılaşılması muhtemeldir. Allahu Teala şöyle buyurur: "Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmederken adaletle hükmetmenizi emreder" (3). Nitekim ehil ellerin yönetmediği KİT ler günümüzde gelir getirmeği bir yana 50 trilyon TL'nın üstünde yıllık zarar verir olmuştur. Bu zarardan her yöneticinin payı ve katkısı oranında manevi sorumluluk üstlendiğinde şüphe yoktur.

Ekonomik hayatın ıslahı için önce topluma ait mülklerin koruma altına alınması ve emanet hükümleri düşünülerek yeni bir yapılanmaya gidilmesi ilk akla gelen tedbirdir. Günümüzde Devletin ekonomik faaliyetleri %50'sine, bankacılık sektöründe ise %70'ine sahip olduğu düşünülürse sorumluluğun ağır olanı yönetimin üstünde olmakla birlikte bu yapılanmaya fırsat veren ve denetim hakkını yerinde kullanamayan toplumun sorumluluğu da unutulmamalıdır.

5) DEVLETLE TOPLUM ARASINDA GÜVENİN OLUŞMASI: Bugün Amerika Birleşik Devletleri'nde üniversitelerin % 60'ının "vakıf üniversite" oluşu, eğitimin önemli ölçüde özel sektör aracılığı ile yapılması bir güvenin sonucudur. Ülkemizde ise toplumla yönetim arasında eğitim konusunda güvensizlik olduğu için Devlet ilkokuldan Üniversite sonuna kadar, hatta akademik çalışmaların, araştırma ve uygulamaların bütün masraflarını üstlenmiştir. Osmanlı imparatorluğu döneminde ise bütün medreselerin finansmanı vakıflarca karşılandığı gibi, imparatorluğun yayıldığı topraklardaki bütün cami ve mescitler aynı zamanda ilim yuvası, bir okul olarak vazife görmüş, imam, müezzin ve Kur'an-ı Kerim Kursu hocası gibi hizmet erbabının geçimleri vakıflarca karşılanmıştır.

Cami, okul ve kışla üçlüsünün aynı ilim ve irfan potasında yoğrulması sonucunda şarktan garba müslim-gayrı müslim, toplumun bütün beklentilerine cevap veren, ufukları dünyayı kavrayan ilim ve kışla adamları yetişmiştir.

Prof. Dr. Hamdi Döndüren

ALTINOLUK DERGİSİ 1994 - Mayis, Sayı: 099, Sayfa: 040