Hamd alemlerin Rabbi olan Allah cc.'ya mahsustur. Salat ve Selam, Hz. Muhammed (sav)'e, temiz Ehl-i Beytine, O'nun Ashabına ve ilmiyle amel eden tüm mücahid / mücahidelerin üzerine olsun.

İmam Buharilerin hocası durumunda olan Abdurrahman bin Mehdi diyor ki;

"Eğer ben konulu bir kitap yazsaydım, her konunun başına niyet hadisini koyardım." Çok önemli, çok ehemmiyetli bir rivayet.

Dolayısıyla biz de niyetimizi bir kere daha kontrol edelim, bir kere daha tashih edelim. Buraya gelip bu kürsünün arkasından konuşan adam niye konuşuyor, siz niye dinliyorsunuz, niyetlerimizi bir kere daha gözden geçirelim ve varsa arızalar, varsa pürüzler, kıymıklar onları süpürelim temizleyelim, bir tornadan geçirelim; bu işin münhasıran ve münhasıran Allah Teala'nın rızası için yapılması gerektiğini onun rızasına ulaştırmayacaksa, başka niyetler varsa işin içinde bir netice hasıl etmeyeceğini hep beraber bir kere daha hatırlayalım.

Efendimiz (sav)'e birisi sormuş: "Bir adam cihada gidiyor, Allah rızası için cihad ediyor, ila-yı kelimetullah için cihad ediyor fakat bir miktar şecaat gösterisi de var." Efendimiz (sav) "Onun ameli makbul değildir." buyuruyor. Yani dini Allah'a halis kılmak diyoruz ya, içinde başka hiçbir şey olmayacak, hiç, hiç, asla bir nokta kadar bile başka bir şey olmayacak, münhasıran Allah rızası olacak. Ben burada öğrendiğim şeyleri gider başka bir yerde başka birilerine satarım, ya da işte bir takım mevzular konuşulduğunda ben de yabancı kalmayayım, bir iki şey de ben söyleyeyim, ya da burada öğrendiğim mevzulardan habersiz insanlara bunu anlatırken bir miktar, hafif bir çalım satayım şeklinde... Bunların hepsi ameli alıp götürüyor. Dolayısıyla sadece ve münhasıran doğru bilgiyi bizi Allah rızasına ulaştıracak bir vasıta olarak görmek zorundayız, böyle görerek buraya gelmek zorundayız. Ben böyle görerek konuşmak zorundayım, siz böyle görerek dinlemek zorundasınız. Efendimiz (sav)'in özellikle ilim öğrenimi konusunda çok vurucu ikazları var.

Alimlere bir övünç vesilesi ya da cahillere hava atma vesilesi ya da birilerine riyakarlık, gösteriş yapma vesilesi kılınırsa bir ilim, bir insan bu gibi amaçlarla ilim öğrenirse, Efendimiz (sav) buyuruyor ki; " O ilmin onu götüreceği yer ateştir, cehennemdir." Aman ha bizde bir arıza görürseniz lütfen ikaz edin, birbirinizde bir arıza görürseniz lütfen ikaz edin, lütfen diyorum ama bu lütuf değil bu ısrar anlamında bir lütfendir; lütuf olarak değil, bir kardeşlik görevi olarak bunu yapmak zorundayız. Az önce dedim ya, niye öğreniyoruz; bu mesele üzerinde çok durulmamış. Bir meseleyi herkes öğreniyor, öğrenmeye çalışıyor, böyle bir akım var, böyle bir cereyan var, böyle bir gidiş var, herkes bir yere doğru akıyor. Japonya'da senede bilmem kaç milyon kitap basılır satılır okunurmuş, Azerbaycan'da bilmem ne kadar gazete basılırmış, biz okumayan bir toplumuz.. Evet okuyalım da niye okuyalım?

Belki buradaki bir tashih-i niyet arızası dolayısıyla beklenen, umulan neticeyi göremiyoruz. Niyet çok önemlidir. Ulemadan birisi diyor ki "Efendimiz (sav)'in iki tane hadisi var ki, bütün dünya ve ahiret umurunu Efendimiz (sav) bu iki hadiste toplamıştır. Bunlardan dünya ile ilgili olan 'Kim bizim dinimizde, emrimizde olmayan bir şey ihdas ederse o ihdas ettiği şey merduttur.' hadisidir. Öbürü de niyet hadisidir. Şimdi bu iki rivayet arasında gerçekten hayati bir irtibat var. Yani bir insan bu dinde olmayan, selef-i salihinde görülmeyen bir yaklaşım tarzıyla size İslami ilimleri bile öğretse, o yaptığı iş merduttur, netice hasıl etmez ve o doğrudan niyetle bağlantılı bir problem haline gelir.

Bu ne demek? Bu şu demek: Allahü a'lem bir insan yanlış bir şeyi doğru bir niyetle yapamaz, yanlış bir şey doğru bir niyetle yapılmaz, yani bidat bir iş benim niyetim halis, ben münhasıran İslam'a hizmet için yapıyorum bunu!.. Ama yaptığım iş bidat ise, bu, netice hasıl etmez. Doğru biçimde yapmak zorundayız ve doğru niyetle yapmak zorundayız.

Önümüzdeki seminerlerde bid'at meselesi üzerinde durmak istiyorum. Aslında hayatımızı kuşatmış bir şey bu bid'at. Efendimiz (sav)'in uyarıları asr-ı saadet'ten itibaren sahabede ve selefte çok temel bir yer tutmuş, merkezi bir yer tutmuş bidat meselesinde. Hatta Abdulgani en-Nablusi diyor ki "Bir insan bir sünneti yerine getireceğim derken hatta bir sünnet-i müekkedeyi yerine getireceğim derken bidate düşme tehlikesi olsa o sünnet-i müekkedeyi terk etmelidir." Bu çok önemli bir tespit.

Bizim şu anda hayatımızda fikriyatımızda pek çok bidat aktif halde, faal halde icra-i faaliyet ediyor. Belki temel yönelimlerimizin bizatihi kendisi bidatlerle örülmüş durumda fakat bunu fark etmiyoruz, fark edemiyoruz. Bid'at şuuru hayatımızdan çıkmış gitmiş durumda. Bid'at şuurunu yeniden ihya etmek zorundayız.

İslam adına üretilmiş pek çok fikir, pek çok ideoloji, pek çok yaklaşım bizatihi bid'at. Fakat hayatımıza öyle bir girmiş ki, sorgusuz sualsiz onu kalbimize, bilincimize öyle bir misafir etmişiz ki, bid'at bir yönelimle gidiyoruz, farkında değiliz. Kısmet olursa bundan sonraki süreçte "Nasıl bir Kur'an anlayışına sahip olacağız, Kur'an bize ne söyler, hayatımızda nerede durur, onun bizde netice hasıl etmesi ne suretle olur." Bu meseleleri bir kaç seminer boyunca işleyeceğiz.(1)

(1)- Ebubekir Sifil Hoca / YeniDünya dergisi röportajından