Zemheri, halk arasında kış mevsiminin en soğuk günleri için kullanılan eski bir ifadedir. Arapça kökenli bu kelime “zem” (soğuk) ve “harîr” (şiddet) sözcüklerinden türemiştir ve tam anlamıyla “şiddetli soğuk” ya da “kış ortası” anlamına gelir. Genellikle Aralık sonu ile Ocak ayının ortaları arasında yaşanan dondurucu soğuklar için kullanılır.
Eski takvimlerde zemheri, “kışın kırk günü” olarak bilinir ve halk takviminde kara kışın tam göbeğini simgeler. Ayazın, buzun, dondurucu rüzgârın olduğu bu günlerde insanlar mümkün olduğunca dışarı çıkmaz, sobanın, yorganın kıymeti artardı.
Zürefâ Kelimesi Nedir?
Zürefâ ise Arapça kökenli bir kelimedir ve “zarif, kibar, süslü, görgülü kimse” anlamında kullanılır. Bu kelime Osmanlı döneminde özellikle edebiyat çevrelerinde ve İstanbul beyefendiliğini tanımlarken sıkça görülür.
Zürefâ, toplumda kendini “kibar, bilgili, modaya uygun, şık” şekilde sergileyen kişiler için kullanılmıştır. Bazen övgüyle, bazen de alaycı bir şekilde kullanıldığı olmuştur.
Zemheri Zürefâsı Ne Demektir?
Zemheri zürefâsı, iki kelimenin birleşiminden oluşan, hem anlamı hem de iması güçlü olan bir deyimdir. Anlamı ise şudur:
Kışın ortasında, en soğuk havada bile ince ve şık giyinmeye çalışan; zarafet ve gösteriş uğruna üşümeyi göze alan kişiler için kullanılır.
Bu tabir, özellikle kışın ortasında palto giymeden, atkı takmadan, incecik giyinip dışarı çıkan, sırf “şık” görünmek isteyen ama donmaktan titreyen insanlara yöneltilir. Biraz alaycı, biraz da gülümseten bir ifadedir.
Deyim Nerelerde Kullanılır?
Bu ifade halk arasında sohbetlerde, özellikle yaşlılar tarafından “E adam zemheri zürefâsı gibi çıkmış sokağa” şeklinde kullanılabilir. Eski filmlerde, edebi eserlerde ya da nostaljik yazılarda da bu deyime rastlamak mümkündür.
Aynı zamanda bu deyim, sadece giyimle değil; genel anlamda “gösterişe aşırı düşkün” ama şartlara uygun olmayan kişiler için de kinayeli bir şekilde söylenebilir.
“Zemheri zürefâsı”, hem anlamı hem de verdiği mesajla çok katmanlı bir deyimdir. Zamanın soğuğuna rağmen şıklık peşinde koşanları tarif eden bu ifade, hem gülümsetir hem düşündürür. Deyimlerimizin böyle zengin ve derin olması, Türkçenin ne kadar ince ruhlu bir dil olduğunu bir kez daha ortaya koyar.