Okumak, yazmak iki devinim her ne kadar birbirinin kardeşi gibi görünse de, birbirinden çok farklı iki eylem. Okumak, stabil bir yapıyı ifade etmekte, okuduğunuzdan etkilendiğinizde onu uygulamak veya uygulamamak sizin iradenize bağlı. Okumak eyleminde başkalarının yazdıklarıyla, onun düşüncelerine ortak olabilir, onun gibi düşünebilirsiniz, ya da okuduklarınızı fiili olarak gerçekleştirebilirsiniz.

Yazmak daha farklı bir eylem, yazı da stabil kalmanız mümkün değildir. Duygularınızı, düşüncelerinizi, bilgi birikiminizi, tecrübelerinizi, yaşantılarınızı kalem ile kağıda dökmeniz emredilir, bu emri yerine getirmek durumundasınız. Yazmak eyleminde yaşam felsefenizi, bir durumu, bir objeyi öyle tasvir edebilmelisiniz ki, okuyan kişi okuduğunu tanımlamakta sınırlar çizebilsin, onu hayal üstü düşüncelere götürebilsin.

Yazmayı sadece düz nesir yazı ile sınırlandırmak mümkün değildir, bir şiir, bir hikaye, bir makale, bir öykü, bir türkü, bir roman yazılabileceği gibi bir araştırma yazısı, bir akademik yazı, adli bir rapor da olabilir. Yazı türlerinin okuyucuda bir tat, bir lezzet bırakabilmesi için kurgusuyla, konusuyla, yazılış biçimiyle okuyana okuma zevki verebilmeli, okuyan ilk cümlesine göz atmaya başlayınca, onu alıp götürebilmeli, sonucu kestirilebilir olmamalı, ilgi çekici ve gizemli olmalı.

Ülkemizde bestseller olabilecek yazı üretimi sınırlı denebilecek düzeyde. Yazı eyleminde de, okumak eyleminde olduğu gibi yetersizlikler ifade etmekte. Bu durumun sorgulanması gerekir mi? Evet gerekir. Belki bu cevap çok klasik bir yaklaşım tarzı olarak karşımıza çıkar ama bu da doğruları ifade ediyor.

Yazı üretmek maliyetli ve çok zaman alıcı. Piyasa ekonomisi şartlarında değerlendirilmesi yapıldığında yazmanın kişi açısından rantbl olmadığını söyleyebiliriz. Toplum nezdinde manevi değeri var ama maddi karşılığı yok denecek kadar yok. Yazmak bu işin işçiliğini yapan vatansever, insansever, barışsever insanların özverili omuzlarında yükselmekte. Yazmak üretimini yapan insanların popüler olanlar hariç işi tamamen özveriyle yaptığı ortaya çıkmakta. Yazmayı diğer üretim sektörleriyle kar zarar marjı mantığı içinde değerlendirildiğinde verilen emeğin karşılığının mizanını tutturamadığınızı görürsünüz. Yazmak amatör ruhu ile yapılmakta, bundan profosyonel anlamda yararlananlar da yok değil.

Dünya da olduğu gibi ülkemizde de her sektörde olduğu gibi yazmakta da kartelleşeme, tekelleşme var ve bu sektörün içine amatör ruhla yazan insanların girmesi çok zor. Yazmak tek başına yeterli bir eylem değil, mesele yazdıklarınızın kitlelere nasıl ve hangi yolla ulaşabileceği. Bu aşama da, kültürel yozlaşmayı önleyebilecek, aydınlanma sürecine etki yapacak, bilimsel araştırmalara yön verebilecek, sosyal kalkınmayı ve kişisel gelişimi tetikleyecek yazı türlerinin kitlelerle buluşmasında devlet destekleyici tedbirler alabilmeli.

Kitlelere ulaşamayan amatör ruhla yazılan, kartelleşmeyi ve tekelleşmeyi kıramayan yazılar, kendim yazdım kendim oynadım formatında kalır, toplumsal devinime bir katkısı olmaz. Demokratik yaşamın desteklenmesi, gelişmesi, toplumsal aydınlanma sürecinin devamı devlet ve hükümetin milli politikası haline getirilmeli belki o zaman kültürel yozlaşma önlenir.