Edebiyatımızın ve sanatımızın vazgeçilmez mekanlarındandır şehirler.

Şehirlerin tarihi, coğrafi yapısı, mimarisi, geleneği, sosyal hareketliliği; esin kaynağı olmuştur hep yazan, çizen ve düşünen insanlar için.

Bu anlamda heybetli şehirler için yazılmış şehrengizler, seyyahların yazdığı gezi yazıları, ressamların fırçasından tablolara yansıyan şehir portreleri, bestelenen şehir şiirleri, sanatçının şehre karşı sorumluluğunun ifasıdır diye düşünüyorum. Tarihe bir not düşümüdür, hatırlatmadır, bir nevi uyarıdır.

Teknolojideki her bir yenilik, kendi kültürünü de hayatımıza yerleştiriyor. Bu kaçınılmaz. Teknolojinin baş döndüren hızı, asıl olan, bize has olan ve bu açıdan kıymetli olan ve bizden sonraki nesillere bırakmamız gereken değerlerimizi tehdit ediyor. Öyle ki muhafaza etme hassasiyetimizi farkında olmadan kaybediyoruz.

Sait Faik Son Kuşlar adlı hikayesinde bunu çok güzel özetlemiş: "Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikayesi..."

Meselenin özeti bu olsa gerek. Devraldığımız birikimi bizden sonraki nesillere tahrip etmeden bırakabilmek.

Geleneklerin, inanışların, beşeri münasebetlerin, ticaret hukukunun zaman içinde kurduğu yaşanmışlık birikimini; en bariz şekilde şehirlerde görürüz. Bütün medeniyetler şehirlerde kurulmuş ve şehirlerde kurulan yaşam; evleri, bahçeleri, sokakları, çarşıları, ibadethaneleri ve mektepleriyle insanın fıtratına uygun olarak inşa edilmiştir.

Bu yönüyle inşa edilen şehirler de edebi eserlerde, portrelerde, şarkılarda işlenmiş; tarihin, sosyolojinin ve mimarlığın da konusunu teşkil etmiştir. Sanat, estetiği gözetirken, bilim gerçekliğin peşindedir. Sanatçı da bilim insanı da şehirleşmenin odak noktasında insanın olduğunugözlemlemiştir. Bugün sadece İstanbul'u düşünelim. Hangi ilmin konusu olmamış, sanatın hangi şubesince işlenmemiştir?

Burda şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: İstanbul gibi kadim şehirler, insan gerçeğinin fıtrat açısından gözetilerek kurulduğu şehirlerdir.

Günümüzde bir kavram olarak şehir; geleneğe yaslanarak modern bakışlara karşı savunmaya geçmiş durumdadır. Bugün şehirlerin imarında, yeni yaşam alanlarının açılmasında, şehir planlamacılarının daha çok bu savunmayı göz önünde bulundurmaları, şehirlerin üst yöneticilerine de bu minval üzre danışmanlık yapmaları gerekmektedir.

En azından mevcut heybetli şehirlerin ruhunu hissederek alınacak kararlar bizden sonraki nesiller için bir emanet teslimi olacaktır.

Şehirlerin şiirini yazacak şuurdabir nesil, yine sahip çıkacağımız ruhaniyetli şehirlerde yetişecektir.