Niyaz iki erkek, üç kız kardeşin olduğu beş çocuklu ailenin ikinci çocuğuydu. Niyaz çok küçük yaştayken babası Mehmet, ormanda çalışırken kesilen çam ağacının altında kalmış vefat etmişti.

Nigar kadın beş çocukla baş başa kalmış çocuklarının geçimini nasıl yapacağını kara kara düşünmeye başlamıştı. Mehmet'in ölüm travmasının henüz yeterince geçmediği günlerde konu komşular, akrabalar, dostlar karınca kararınca yardım ediyor, Nigar kadın da bu yardımlarla ailesinin geçimini sağlamaya çalışıyordu.

Gün oldu, devran döndü, vefatın üzerinden zaman geçtikçe acılar unutulmaya, yardımlar kesilmeye; elde avuçta ne var ne yok tükenmeye başlamıştı.

Kolay değildi altı canın karnını doyurmak, sırtını pek yapmak, baba yoksunluğunu hissettirmeden yaşamlarına devam etmelerini sağlamak. Nigar kadın becerikliydi ne iş olursa yapardı, pişirdiği yenilir, yıkadığı giyinirdi.

Onun bunu eline avucuna bakmadan kendi işini kendisi görerek, kazancını emeği ile sağlayarak ailesinin geçimini sağlamayı düşünüyordu ama köy yerinde yapılacak iş yok denecek kadar azdı.

Ne iş yapabilirim diye düşünürken öğrencilerin beslenmelerine destek için un, süt tozu ve margarin yağı yardımı yapılacağı kulaktan kulağa duyulmuştu. Nigar kadın bu işten kendince bir çıkarım bulunmaya başladı, bu kadar çocuğa gıdaların dağıtımını sağlıklı bir şekilde yapılması için okul müdürüne bir öneride bulunmak ihtiyacı hissederek okula gitti.

"Öğretmen bey malum un var, yağ var, süt tozu var ama helva yok, öğrencilere sağlıklı bir şekilde bu gıdaları dağıtmak için ben bir bedel karşılığı okulda çalışayım, okulun temizliğine, öğrencilerin beslenmelerine destek olayım."

"Nigar Hanım sen hele bir evine git, ben muhtar ve diğer öğretmenlerle görüşeyim size en kısa sürede dönüş yapacağım, öneriniz gayet makul ve makbul, bu iş olur diye düşünüyorum."

Nigar kadın çıkmamış canda umut var diye bir umutla evine döndü. İmdat Müdür Nigar kadının önerisini önce öğretmenlerle sonra da muhtar Süleyman ile görüştü. Her iki görüşmede Nigar kadının okulda hademe olarak çalışmasının olumlu olacağı yönündeydi.

Nigar kadın hademe olarak çalışmaya başladı, büyük oğlu Niyaz ise tez elden bir meslek sahibi olayım diye köyde marangozluk yapan Cahar'ın yanında çırak olarak çalışmaya başladı.

Bir yerden kapısı kapanan Nigar kadının diğer yandan da açılmış, Allah merhametini Nigar kadına ve çocuklarına göstermeye başlamıştı. Nigar kadın, Niyaz'ın eli ekmek kazanacak kadar iş yapmaya başlayıncaya kadar hademe olarak çalışmaya devam etti.

Niyaz'ın el becerisinin artması ustalık düzeyine çıkması, bağımsız olarak para kazanmaya başlaması köyde genç kızların dikkatini çekmeye başlamıştı. Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar ama Niyaz'ın gönlünde komşu kızları Naz yatıyordu.

Naz uzun boylu, esmer karakaş kara göz, dudakları kirazı kıskandıracak kadar kırmızı, ince belli, dünya güzeliydi. Onun da peşinde başka gençler vardı ama onun da gönlünden bir yol vardı Niyaz'a karşı.

Allah'ın emri Peygamber'in kavli ile Naz istendi Niyaz için. Naz'ın ailesi de sıcak baktı bu iki gencin izdivaç yapmasına ve bir ilkbahar günü düğün dernek kuruldu, karınca kararınca yemekler hazırlandı, ikramlar yapıldı düğüne katılanlara. (YARIN DEVAM EDECEK)