Dünyayı,dünyaya yön verenleri anlamadan Türkiye'deki gelişmelerinde anlamak mümkün değidir. Tabiiki her ülkenin kendi iç dinamikleri vardır, ancak o dinamikler ancak ülke içindeki ayrıntıları belirler. Asıl önemli konular dünyadaki güçlerle ve o güçler arasındaki çekişmeyle ilgilidir. Bu gerçeğe odaklanmadan sadece ülke içi gündemlere odaklanmak kafayı kuma gömmektir. Yada, Dünya denen bu gezegende sadece bizim yaşadığımızı iddia etmektir.

Bu gerçeği kabullenmeyenler; 1) Konuyla ilgili bilgileri ve ufukları yetersiz olanlar. Bu tipler, kulaktan dolma yada Hazreti Gogıl'dan okuma yoluyla edundikleri bilgilerle herşeyi bildiklerini zanneden tiplerdir. Tabiiki insan herşeyi bilemez bu gayet normaldir,burda bahsettiğim asla bilgisiz insanlar değil, bilgisiz olmasına rağmen, bilgisi olmayan konularda bilgisi varmış gibi ahkam kesen tiplerdir. Haddini bilmek edebinden habersiz, "bilmediğini bilmeyen" yada bilmediğini kabullenmeyen tiplerdir. Bu tipler yönlendirilmeye de kullanılmaya da müsait tiplerdir.

2) Ülke içindeki olumsuz gelişmelerin sorumluluğunu, kendi ideolojisinden olmayan iktidarlara yükleyip siyasi menfaat peşinde olanlar. Bunlar için dünya bir yana kendi ideolojik menfaatleri bir yanadır. Adeta ideolojilerini ilahlaştırmışlardır.

3) Dünyaya yön veren güçlerin, ülke içindeki işbirlikçileri olan ve dünyadaki efendilerinin deşifre olmasını istemeyenlerdir. Bu tipler, dünyanın kaymağını yiyen efendilerinin, bulundukları ülkelerdeki artıklarını yiyen kan emici rantiyecilerdir vede perde arkasında, efendileri adına gücü elinde bulunduran vatansızlardır.

Bir süredir tüm dünyada yaşanan (kabaca)ulusalcı-küreselci çekişmesi, yeni bir dünya düzeni oluşturma noktasında son derece sertleşmiş durumda. Her iki taraf da, dünyanın her yerinde hamlelerini yapıyor, her yol ve imkanıyla mevzilerini korumaya ve yeni mevziler kazanmaya çalışıyor. Savaş, terör, enerji, silah, medya, akademi, siyaset,...kısaca her imkanlarıyla sahadalar.

İki taraf da "bu maçı alacağız başka yolu yok" havasındalar ve kararlılar. Bu sloganı gençlik yıllarımda, Trabzonspor'un stadında en az elli maçta bağırdığımızı biliyorum, ama o elli maçı kazanamadık. Yani "bu maçı alacağız" demek kesin başaracağınız anlamına gelmiyor. Bunun özellile altını çizmek isterim ki; "Dünyaya hükmeden bu güçler, her istediklerini ve planladıklarını başarırlar, onlar çok güçlü, onlara karşı bir şey yapılamaz" şeklindeki bir düşünce çok yanlış ve tehlikelidir. (Haşa) egemen güçleri ilahlaştırmak anlamına gelecek bu tavır, ancak o egemen güçlerin işine yarar. Bu güçleri inkar etmek ne kadar yanlışsa, onları yenilmez görmek, her istediklerini yaparlar algısına yol açmak da en az o kadar yanlıştır.

Ulusalcı-Küreselci çekişmesinin ekonomik, siyasi boyutları olmakla birlikte, bu mücadelenin temel unsurlarından birinin de dini olduğunu da not düşelim. Kurduğu bir vakfın bile 200 milyar dolar bütçesi olan, pek çok ülkenin gayrısafi yurt içi hasılasından çok serveti olan insanların(yada şeytan-insanlar da denebilir) tek amacının para olduğunu sanmak saçma olur.

2001'deki "senaryo" ikiz kule saldırıları, ardından "made in batı" yani BATI MAL-I olan terör örgütlerinin küreselleşmesi, terör bahaneli işgaller, pek çok ülkede gizli veya açık darbeler, Arap Baharı denen süreç, Ukrayna ve Gürcistan gibi ülkelerdeki "renkli" yani SOROS darbeleri, medya manipülasyonları, (a)sosyal medya operasyonları hep dünya düzeni mücadelelerinin cepheleriydi. Ve bu mücadele yeni cephelerin açılmasıyla devam ediyor. En son Ukrayna işgali gibi...Dünya genelinde enerji ve gıda üzerinden kurgulanmaya çalışılan ekonomik oyun gibi.

Tüm bunların bizdeki yansımalarını hatırlayalım. Bırakalım son 150 yılı, sadece son 10 yılda ülkemizde yaşanaara bakalım. Pkk,Fetö ve diğer terör örgütlerinin imkanlarını, ellerindeki silahları sadece ülke içi şartlarla açıklayabilir miyiz?

Darbe girişimlerini, 15 Temmuz ihanetini sadece fetöyle, sadec ülke içi durumla açıklayabilir misiniz?

Çukur eylemlerinde Pkk,14 ilimizde sözde özerklik ilan ederken, şehirleri kan gölüne çevirirken sadece ülke içi gücüne mi güveniyordu?

Deaş kurulup gelip, İstanbul'da veya başka şehirlerde bombaları patlatırken işin arkasında kimse yok muydu? Hiçbir sebep yokken Dolar'ın 20 TL.seviyelerine çıkması sadec iç yönetimle veya iç piyasa şartlarıyla mı alakalıydı? Dolar denen parayı biz mi basıyoruz? Gezi isyanı ile darbe planlayanlar sadece ülke içindeki güçler miydi: İsyanı organize eden sivil toplum kuruluşlarını fonlayan ve yönlendiren Soros, bu ülke vatandaşıdırda bizim mi haberimiz yok?

Ve daha nice yaşanan olay, küresel ölçekli güç mücadelesinde, Türkiye'nin çok önemli bir cephe olduğunu, iki tarafın da(küreselci-ulusalcı) Türkiye'yi kendi yanına çekmek için hamleler yaptığını göstermektedir. Çünkü onların tekerine çomak sokacak bir potansiyeli vardır Türkiye'nin.Bu şartlarda Türkiye ise genel anlamda; herkesle ilişkisi olan ancak, kimseye kuyruk olmayan ve kendi güç alanını,kendi milli çıkarlarını, toprak bütünlüğünü ve tam bağımsızlığını korumak isteyen bir politika izliyor.

İşte Türkiye'deki mücadele, Millici olanlarla küteselci olanların mücadelesidir, gerisi hikayedir.

Kafaları kuma sokan soksun, gerçekler yerine kurgularla oyalanan oyalansın, küreselcilere veya batılı diğer egemen güçlere kuyruk olmak isteyen altılı ganyancılar istediklerini yapsınlar. Umarım Suriye, Ukrayna olmadan kafalarımızı kumlardan çıkarırız.

(Acaba Ukrayna'da şu anda sıvıyağ kaç lira, mazot kaç lira? )