Pazar günü sabah erken saatlerde televizyonda haberleriizliyordum. Haberlerin konusu daha çok pazartesi günü açılacak okullarla ilgiliydi. Kanalların çoğunda okulların açılışı ile ilgili haberler akıyordu. Bazı Tv kanalları alış veriş merkezlerinde eğitim ile ilgili yaşanan yoğunluktan, bazı Tv kanalları okulların eğitim öğretime hazır olup olmadıklarını haberleştiriyordu. Bu haberler pek ilgimi çekmiyordu, rutindi ve haber yapılması gerekiyordu, Tv kanalları da görevlerini yapıyordu. Haberleri ilgisiz bir duygu durumu içinde izlerken, Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk'un sinerji yayan sesiyle birden irkildim, eğitimin sorunlarını ifade ediyordu. Sorunları ifade edişi benim de düşündüklerimle örtüşüyordu, böyle olunca daha bir dikkat kesildim haberleri dinlemeye.

Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk 'Öğrencinin eğitim hayatı boyunca gireceği sınavlarda başarılı olmasının gereklerinden birisinin de okumak olduğunu söylüyordu. Başka bir cümlesinde de, biz soru çözen ve sorun çözen öğrenci istiyoruz, öğrenci iş hayatına atıldığı zaman ondan soru çözmesi beklenmiyor, sorun çözmesi bekleniyor, diyordu.' İnsan kendisiyle aynı düşünen, sorunların çözümün de ortak dil kullanan birinin olduğunu gördüğü zaman işlerine daha bir sıkı sarılıyor. Milli Eğitim Bakanımızın mutfaktan geliyor olması eğitim camiası içinde bir sinerji oluşturdu. Önce ki bakanlardan daha bir farklı ve sorun çözme odaklı. Mevzuatlarda yaptığı bazı değişikliklerle de öğretmenlerin üzerinde ki işe yaramayan bazı bürokratik uygulamaları da ortadan kaldırmış oldu. Eğitim mevzuatları daha da bir taranarak, mış gibi uygulamaların kaldırılmasının yararlı olacağını düşünüyorum.

Bir zamanlar, okullar materyalist sistemin ürünü olan işletme mantığıyla yönetilmeye çalışıldı. Bilimsel ve pedagojik çalışmalar yapılmadan okula başlama yaşı bir gece de düşürüldü. Şu an eğitim sistemi bu uygulamanın sıkıntılarını çekiyor, ileri ki dönemlerde de çekmeye devam edecek. İşletme mantığında, öğrenciler ürün, öğretmenler işçi, okullar fabrika, veliler müşteri olarak görülüyordu. Bu böyle olunca da öğretmenler fabrikada iş başı yapan işçiler gibi değerlendirilerek itibarsızlaştırıldı, öğretmenlerin aldıkları maaş ve ücretleri okulda bulundukları zaman dilimine göre hesaplanmaya çalışıldı. Öğretmenlerin hammaddelerinin de, girdilerinin de, çıktılarının da insan olduğu akıllardan çıktı. Öğretmenliğin gönül işi ve yürek işi olduğu unutuldu, unutturulmaya çalışıldı. Bu böyle olunca da iş kar zarar mizanı içinde gelgitler yaşamaya başladı.

Öğretmenlik, kim ne derse desin, kim itibarsızlaştırmaya çalışırsa çalışsın bunda başarılı olamayacaklarına inanıyorum. Öğretmenlik, karanlıkların aydınlığa çıkması için çaba sarf eden, çevresini aydınlatmak için mum gibi kendini yakan bir meslek. Eğitim sisteminin merkezinde öğrenci varsa onu koruyacak, onu besleyecek, onu geliştirecek öğretmen olmak zorunda. Öğretmen eğitimin en vaz geçilmez ana unsurlarından birisi. Öğretmen yüreğindeki sevgiyi, belleğindeki bilgiyi, karakterinde ki kişiliğini öğrencisine aktarabilirse başarılı olur. İşletme sisteminde ki gibi 8 saat çalış, maaşını al mantığı, sistemin işlerliğini sağlayamaz, bunu hep birlikte gördük.

Değişim ve dönüşüm hep ilgi odağı olmuştur ancak eğitim sisteminde ki değişim ve dönüşümler baş döndürücü hızda olmakta, bu hem öğrencileri, hem öğretmenleri, hem velileri hem de yöneticileri yormakta. Unutulmamalı ki eğitim sistemi sınav sistemi değildir. Sınav sistemi olsaydı okullara ihtiyaç olmaz, okulların yerine dershaneler açılır sorunlar çözülürdü. Unutulmasın ki okullarda hem eğitim hem de öğretim yapılıyor. Eğitim bir gönül işi, sistemin biraz stabil kalmasına ihtiyaç var.