Bu yıl tüm Dünya genelinde ekonomi alanında bir tedirginlik hakim.T icaret savaşları, Brexit süreçleri ve uluslararası ticaret içerisindeki aktörlerin yeni ekonomik sistemde pozisyon almaya çalışmaları genel tansiyonu etkiliyor. Bu durum uluslararası Merkez Bankaları nezlinde karşılık buluyor. İlk olarak Amerikan Merkez Bankası (FED) parasal sıkılaştırma beklentileri doğrultusunda faiz arttırması bekleniyordu. Ancak bu şahin tavrın aksine FED bir süre sabit seyirde politika güdeceği yönünde beyanlarda bulundu.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) ticaret savaşları ve Brexit belirsizliği nedeniyle ivme kaybeden ekonomiye destek olmak için faiz oranlarına ilişkin yönlendirmesini değiştirerek ilk faiz artışının zamanlamasını en erken gelecek yıla erteledi. Bankalara yönelik gecelik faizi -0,4 ve politika faizini de sıfırda tutarak parasal sıkılaştırmaya ara verdiğini gösterdi. Avrupa Merkez Bankası başkanı yaptığı açıklamada da faiz artışının 2019 sonunda kadar sabit kalması yönündeki düşüncesini dile getirdi.

OECD mart ayı raporuna göre gecelik faizlerin ve bono piyasasının Euro bölgesi ( Euro Area), İngiltere ( United Kingdom), Japonya (Japan), Amerika Birleşik Devletleri ( United States ) ve Almanya (Germany)piyasalarında 2019 yılı beklentilerini yukarıdaki grafikte görebiliriz. Soldaki grafik gecelik faizi, diğeri ise bono piyasasını ortaya koymaktadır.

Bu gelişmeler dolayısıyla özellikle gelişmekte olan piyasalara finansal akış olmaktadır. İlk olarak finans piyasaları ile başlayan parasal akış ülkelerin genel durum ve politikalarına göre daha kalıcı ve uzun vadeli yatırıma dönecektir. Finansal yatırımlar ilk olarak hisse senedi, Devlet İç borçlanma senetleri, bono gibi finansal enstrümanlara ilgi du

yarlar. Bu yatırımları yaparken ülkelerdeki reel faiz birinci değerlendirme kriteridir. Nominal faizin ensflasyondan arındırılarak yapılan reel faiz hesabı net kazancı görmelerini sağlamaktadır. Gelişmekte olan ülkelerdeki reel faiz oranları göz önüne alındığında da ülkemiz cazibeli konumunu korumaktadır. Tabi bu cazibe ile gelen parasal akışın yatırıma dön

mesi esas hedef olmalıdır. Aksi takdirde sadece kazancı alıp kaçan bir parasal akış ile karşı karşıya kalırız.

Amerika ve Avrupa Merkez Bankalarının yanında gelişmekte olan piyasaların Merkez Bankaları da faiz politikalarında sabit kalmak ya da indirim tarafında strateji belirliyor. Şimdi gelelim bunun neden tarafına...

Aşağıda OECD'nin ülkelerin büyüme beklentileri için hazırladığı son rapordan alıntı göreceksiniz. Bu raporda ülke isimlerinin karşısında yıllara göre büyüme beklentileri yer alıyor. Hepimizin göreceği üzere 2019 yılında tüm Dünya'da genel beklenti ekonomik ve politik gelişmelerden ötürü genel piyasanın frene basmakta olduğu yönünde. Bu konudaki yorumu daha net ifade etmek adına 2. Grafikte piyasalardaki ihracat yüklerinin seyrini paylaşıyorum. Burada soldaki grafik Euro bölgesinin ihracat hacminin değişimini anlatırken, diğeri imalat sanayine ihracat siparişlerinin tutar değişikliğini ifade etmektedir.

Paylaştığımız tüm durumlar biraz karamsarlık yaratmış olabilir. Ancak Türkiye'ye baktığımız 2019 sonrasında ciddi bir büyüme beklentisi olduğunu görüyoruz. Türkiye ile ilgili OECD eksi yönlü büyüme öngörürken Dünya Bankası ve diğer kurumlarda eksi yönlü büyüme görülmemektedir. Tüm raporları ortak bir sepette değerlendirirsek 2019 yılının bir toparlanma yılı olduğu ve 2020 ile birlikte sıçramaların geleceği görülmektedir. Tabi burada 2019 yılının nasıl geçeceği önemli bir kıstastır. Bu noktada şirketlerin borçluluk yapılarına olumlu katkı yapacak destekler sağlanırsa 2020 ile birlikte bir üretim hamlesinin yapılacağı kanaatindeyim. Burada daha öncede bahsettiğim üzere vergisel ve finansmana ulaşma yönünde gelecek teşvikler/destekler bu yılı verimli geçirmemizi sağlayacaktır.