Bal gibi olduysa şeker gibi bir geçmişi vardır. Hangi cümlemizin dibini tırtıklasak, çıkan çubuğu üzerinde göremesek de çocukluktan kalma bir tarihe gittiğimizi görebilirdik. Allah'tan hepsini hatırlamak mümkün olmuyor. En azından şimdilik.

Çocuk yaşlarımızda başlayan, bitmek bilmeyen, ağlatan, çıldırtan, sonu gelmek bilmeyen istek ve arzularımıza her an ve her zeminde cevap vermeye gayret eden ebeveynler; isyankar bir çocuğun yetiştirilmesine katkı sunduklarının farkındalar mı?

"Gerçekten farkında olsalar asla böyle bir şey yapmazlardı, eminim." diyebilirsiniz.

Emin olabilmek güzeldir. Bugün pek çok ebeveyn çocuklarına çizmek istedikleri daha emin bir gelecek için hemen hemen her şeye isyan halinde. Özgür ve özgün bireyler yetiştirmekten bahsediyorlar. Emin olan gelecekte değil evin içinde olandır ancak bunu görebildikleri söylenemez. Henüz durumun vahametinin farkında olmayanlar adına bakalım problemimize.

İsyan bazen ebeveynlerin tutmayan ayaklarına ayak olabilmesi için gençlere yükledikleri misyondur.

İnsanoğluna belli kıstaslar konulmadığında kendi kıstaslarını kendi çerçevesiyle belirleme gayretine giriyor. Kendine ait bir bakış açısı oluşturabilme talebi, özgüven sahibi bir çocuk yetiştirme gayreti, öze olan güvenin ortadan kalkması nihayetinde isyankar bir toplumun temel yapısını oluşturuyor. Bu da bize daha çocuk yaşlarda oluşan bir gelişim sürecini gösteriyor.

İnsan özgüven sahibi yerine öze güvenen bir birey olursa nefsine mecbur olmaktan kurtulabilir. Özümüz Nefhai İlahi'dir. Öze güvenen Allahu Zülcelal'in izni ve keremi ile abad olur.

Çocuklar ebeveynlerinin yetiştirmesi doğrultusunda ilerleyen yıllarda gelişen hareketlerinde veya kendi küçük odalarında küçük isyanlarına başlıyorlar. Öyleyse küçük isyanların sözcüklerine bakmak gerekir. Bu sözcükleri oluşturabilecek fiilleri ortadan kaldırabilmek için neler yapacağımızı bilmek gerekir.

Çocuk hayatına en başta "Yapacağım." kelimesiyle başlar. Yapmayacaksın denilen her anda, özellikle beş altı yaşlarına kadar isyan çağını yaşar. Sürekli "Yapacağım." der. Onun yapacağını söylemesinin karşısında sorulması gereken soru "Nasıl?" olmalıdır.

Her "Yapmayacaksın." denildiğinde, daha fazlasını yapacağını beyan etmesi; ona nasıl sorusu sorulduğunda bir an için duraksamayı getirir.

Çocuk, nasıl yapılacağını bilmez. Nasıl yapacağını bilmesi için ebeveynlere soru sorması gerekir.

Soru soran çocuk isyankar olmaz. Soru sormayı öğrenebilmesi için her "Yapacağım." demesine karşılık ona "Nasıl?" sorusunu yöneltmek gerekiyor. Onun verdiği cevaplarla ortaya çıkabilecek problemleri arka arkaya sıraladığınızda, yeni bir şey yapmaya yönelecektir. Yeninin yenisine doğru yol alırken itaat etme zorunluluğunu fark edecektir.

Çocuklara bu bir eğlence gibi gelebilir. Böylelikle zihninde eğleneceği düşüncesi oluşur. Önlerine eğlenebilecekleri değerler konulmadığında, kendi eğlencelerini kendilerinin şekillendirdiği bir düzenekte doğal olarak eğlenceyi isyan etmekte bulabilirler. Bu yüzden neden eğlenmek istediklerini çözülmeli. Onların vakitlerini olumlu şekilde doldurabilecek imkanları ortaya koyulmalı.

Bütün çocuklar bilinçli bir şekilde olmasa da duygu olarak söylem sahibi olmak ve söylediklerini ilerleyen yıllarda sloganlaştırdıkları serüvene dahil etmek isterler. Bunun olabilmesi için söyleyecekleri sözü ne ile söyleyeceklerini çözmemiz gerekiyor. Sözlerinde küfrün varlığı, onların iç dünyalarında çözemedikleri bazı şeylerin varlığına işaret ediyor. Bunu anlayabilmek için onun uyku saatlerinde hislerini dinlemek gerekiyor. Söyleyeceği her şeyi yatay bir zeminde yatarken söylemeleri, sakinlik ve sükunet içerisinde isteklerini dile getirmeleri, bu isteklerinin eksik yanlarının onlara tatlı bir şekilde ifade edilmesi önemlidir.

Önceden planlanmış mesajların amacının ikna etmek olduğu söyleniyor. Ama propaganda, Latince'de yayılacak şeyler anlamına geliyor. Bir şeyin yayılabilmesi için "Yapacağım, eğleneceğim, söyleyeceğim, bekleyecekler ve görecekler." söylemlerine sahip çocuk, bunları ergenlik döneminde fiile geçirir. Çocukların çok erken yaşlarda isyan hareketleri içerisinde yer almaları da bu durumla örtüşür.

Çocuk yaşlardaki bu haller sokak hareketindeki önemli sloganlara dönüşüyor. "Uyuma, susma ve diren." demek onlar için gayet doğal. Geçmişten beri uyutuldukları, susturuldukları, dirençlerinin kırılma gayretiyle onlara engel olunduğu ifade edilmeye çalışılıyor. Halbuki hayatları boyunca onları uyutan anne babalarının onlar için var olduklarını ve onlar için çalıştıklarını söylemek gerekiyordu. Onları susturan yapının aslında onları daha iyisini söylemeye yönelttiklerini ifade etmek gerekiyordu. Dirençlerinin kırılması için değil, dirençlerinin güçlenebilmesi için zorlanmaları gerektiğinin onlara öğretilmesi gerekiyordu.

Ebeveynler öğretendir. Öğreten isyankar olursa, neticede bir isyankar yetişir. Öğreten öğrenene sınırsız imkanlar sunuyorsa, içten içe bir isyankar gelişiyor demektir.

Kendini ebeveyn olarak yetiştiren anne babalar için asıl olan aslına itaat edecek, öze güvenmiş genç dimağlar yetiştirmek olmalıdır.