Kalbin, ruhun, beynin, bedenin boş bir belge gibi gelirsin dünyaya. Geldiğin yer bilinmezliklerle dolu, ne yapacağını bilmeyen şaşkın şaşkın etrafına bakarsın. Bilinmezlik seni ürkütür, elem ve ıstırabın yanında sana acı verir. Bütün bu bilinmezliklerin içinde kendisini daha önce hiç hissetmediğin, bilmediğin nefes ciğerlerine hücum eder. Bu seni önce korkunun içine gark eder. Çaresizlikler içinde istem dışı ağlamaya başlarsın. Ağlamak senin sağlıklı olduğunun işaretidir, varlığının işaretidir, birey oluşunun işaretidir. Senin gelmeni dört gözle bekleyenler, senin orada dünyaya gelişinin, yeni bilinmezliklerin içine doğuşunun vermiş olduğu korkuyla ağlama isteğine, kahkahayla cevap veririler. Bu kahkahalar seni ürkütür, kızdırır, bezdirir ama elinden bir şey gelmediğinden bir şey yapamaz bütün çaresizlikler içinde sadece seyreder durursun. Aslında senin ağlaman bir isyanın habercisidir, bir başkaldırını habercisidir, bir var oluş mücadelesinin habercisidir ama bundan senin gelmeni dört gözle bekleyenlerin haberi yoktur. Seni durdurmak için, isyanını bastırmak için senin anlamadığın dilde, senin anlamadığın bir tavırla seni pışpışlamaya başlarlar ve tadını hiç bilmediğin besinle seni beslemeye başlarlar. Senin isyanını bir nevi beynini, duygularını sömürürler, seni kandırırlar önüne attıkları birkaç lokmayla.

Ey çocuk, senin beynin temiz bir sayfa, senin bedenin temiz bir sayfa, senin aklın temiz bir sayfa, senin duyguların temiz bir sayfa, senin sanatsal becerilerin temiz bir sayfa, velhasıl bilinen ve bilinmeyen, sayılan ve sayılmayan bütün özelliklerin temiz bir sayfa. Senin gelmeni dört gözle bekleyenler, senin yerine oturur, düşünür, karar verir. Bu temiz sayfaları nasıl kirletiriz diye. Önce ağlamanı kesmek için vermiş oldukları anne sütünün yetmediğini gördüklerinde, anne sütü yerine, keçi, koyun, inek sütüyle senin nefsini kandırırlar. Daha bebekken farklı maddeleri sokarlar körpecik bedenine. Sen ilk başta bunu yadırgarsın ama yapacak bir şeyin yoktur, çaresiz bir şekilde geldiğin ve yaşam mücadelesi verdiğin bu yeni ortamda yaşamaya çaba sarf etmen gerekiyor. Fazla seçeneğin yok ya bu deveyi güdeceksin, ya da bu diyardan gideceksin. Bu diyardan gitmeye henüz hazır değilsin, en iyi si mi sen bu deveyi gütmeye çalış, istemediğin şeyleri sana karşı yapsalar da.

Senin karnını istemediğin şeylerle doldurmaları küçük bir suç teşkil ediyor. İlk başta bunu gözünde büyütür, hele bir büyüyeyim görürsünüz siz diye içinden hayıflanırsın ama senin gelmeni dört gözle bekleyenlerin sana karşı işledikleri en masum bir davranış bu, sen daha le lesini gördün, daha bunun lolosu var.

Senin gelmeni dört gözle bekleyeneler, tertemiz bir boş sayfa olarak dünyaya teşrif ettiğin bütün özelliklerini yavaş yavaş karalamaya, yavaş yavaş çizmeye, yavaş yavaş boyamaya, yavaş yavaş yontmaya başlarlar. Bu yontuş, bu çizim, bazen öyle bir hal alır ki düzeltmek istedikçe daha bir bozuk nitelikle yaşam mücadelene devam etmek zorunda kalırsın. Boş ve temiz sayfalarını doldurmaya, düzenlemeye, renkli bir kişilik olarak hayatına devam etmen için müdahalelere devam ederler ama her müdahale, yeni güzellikleri ortaya çıkarması beklenirken, daha da bozuk yapılar oluşmaya başlar.

Artık bebekliğin, saflığın, geçmiş, seni dört gözle bekleyenlerin dümenine girmişsindir. Çevreni kirletirsin, kul hakkı yersin, adil davranmasın, bencil olursun, bütün dünyanın senin etrafında dönmesini beklersin. Bu beklentin gerçekleşmez ise yalana, dolana, talana müracaat edersin.

Boş ve temiz bir sayfayla geldiğin bu dünya da kirlenmiş, temizlenmesi zor, silmek istediğinde de kir izlerinin kalmaya devam ettiği sağı solu çentiklenmiş, ciltsiz, yazarı kim olduğu bilinmeyen bir kitap gibi piyasa da dolanıp durursun.

Ey bebek hani sen saf ve temiz kalacaktın.