“Bir gönül yıktın ise.

Bu kıllı namaz değil” diyor, tasavvuf büyüğümüz Yunus Emre. Geçen hafta derslerde bu şiiri yorumlamak istemiştim.

Şiiri açıklamaya şerh denir; açıklayana da şârih ismi verilir. Ayetleri açıklamaya tefsir; açıklayana müfessir ismi verildiği gibi...

Namaz dinin direğidir, dinde en önemli farzlardan biri beş vakit Allah'ın huzuruna çıkmak, huzura kavuşmaktır. Ama onu geçersiz kılan, anlamını yok eden bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Gönül yıkmak, birini incitmek, üzmek, hakkına girmek, ona karşı kibirlenmek...

Onun hoşlanmayacağı şeyler hakkında konuşarak bir gönlü incittiğimizi nasıl anlarız, diye sorarsanız bir hadis-i şerif cevap olabilir belki.

“İyilik, müminin kalbini rahatlatır, kötülükse müminin kalbini sıkar/ rahatsız eder.) Eşe, dosta, yakın arkadaşa bir tavır takındın ya da bir söz söyledin, sonra  döndün ardına gidiyorsun, baktın canın sıkılıyor, içini daraltan bir şey var.  Anla ki bir kalp kırmış olabilir, bir hakka tecavüz etmiş olabilirsin.

“Yetmiş iki millet dahi

Eli yüzün yumaz değil.”

Ne demek bu? Yeryüzündeki bütün milletler bir araya gelse senin yaptığın şeyi aklayacak, seni o konuda haklı gösterecek bir durum yoktur. Yani eline bulaşmış olan bu kusur, senin yüzünü kara çıkaracaktır. O yüzden bir kalp kırmanın ne kadar tehlikeli olduğunu kavramak gerekir.  

Günümüzde maalesef çok zor bir hadisedir kalp kırmamak.  Bir insanın varlığını, gözü kırpmadan yok etmeye çalışanlara bu anlayışı nasıl anlatacaksın?

“Bir gönül yaptın ise

Er eteğin tuttun ise

Bir kez hayır ettin ise

Binde bir ise az değil”

Bu dizelerde ise gönül yapmaktan söz ediyor. Eğer bir insanın gönlünü razı ettin ise, yaptığın küçük bir hayır, az değil çoktur. Seni gönül yapmaya teşvik edecek kişi er bir kişidir. Bu er kişi Yunus Emre'nin gözünde Tapduk Emre’dir yani şeyhi.

“Er” kelimesi atasözlerimiz arasında şöyle yer alır: “İyiliğe karşı iyilik, her kişinin kârı; kötülüğe karşı iyilik, er kişinin kârıdır.” Dolayısıyla nefsini tutabilen, nefsinin arzularına ket vurabilen ve her işin arkasındaki hakikate dikkat edebilen arif insan, yiğit insandır. Her şey Allah'ın dilemesiyle olduğuna gönülden inanmış bir insan, insanlara yol gösterebilir. Eteğin tutmaktan maksat; sözünü dinlemek, terbiyesine tâbi olmak manasına gelir. Sen gönlü zengin bir insan olarak, küçük bir iyilik yaptıysan o iyilik küçük bir iyilik değildir. Allah katında ağırlığı olan, değerli bir iyiliktir.

Yol odur ki doğru vara

Göz odur ki Hakk'ı göre

Er odur alçakta dura

Yüceden bakan göz değil

Bir sözlük gibi dizilmiş satırlar, bize doğruya giden yolun gerçek yol olduğunu beyan eder. Onun dışındaki bütün yollar, yoldan sapma anlamına gelir. Birilerinin tercih etmesiyle, "benim tercihim bu" demesiyle doğru yola girilmiş olmuyor. Doğru yolun kendine has kuralları ve kaideleri vardır. Kim onlara uyarsa doğru kişi odur.

Her olayda Hakkı- hakikati gören göz vazifesini yapan, yaradılış gayesine hizmet eden bir gözdür. “Gözden” maksat gördüğü ve şahit olduğu için söylenmiştir ama sonuçta insanın kendisidir. Kalbiyle aklıyla, tüm organlarıyla insanın bizzat kendisidir. Parça zikredilmiş ama bütün kastedilmiş bir cümledir bu. Temel özelliği, hakkı görmesi yani fark etmesidir.

Şiir devam ediyordu ama zil çalınca yarıda kesmek zorunda kaldık. Nasibi olan bu kadar sözden de gerekeni alır. Gönül yapmaya, gönüller almaya niyetlenmiş bir gönle ancak niyetinin karşılığı vardır.

AHMET TAŞTAN