İNSANOĞLU NE ZAMANDAN BERİ

YÜZÜK TAKIYOR?

11-312

Yüzük, Türkçe bir sözcüktür. Parmağa takılan halka demektir. Arapça’daki karşılığı hâtemdir, mühür anlamına geliyor. Arapça’da hem el hem ayak parmaklarına takılabilen taşsız yüzüklere halka veya halaka denilir.

İLK YÜZÜK TAKAN KİM?

5-91

İnsanlık tarihinde ilk evlenen Hz. Âdem babamız ile Hz. Havva annemizdir. Nikâhlarında yüzük taktılar mı bilmiyoruz ama tarihi kaynaklara göre; İnsanların evlenince yüzük takma adetleri eski Mısırlıların inançlarına dayanıyor.

9-288-39

Milattan 3000 yıl önce Mısır'da yaşayan insanlar halka şeklindeki cisimlerin, sonsuzluğu temsil ettiğine inanıyorlardı. Dairenin başlangıç ve bitiş noktası olmadığı için böyle bir temsilde bulunmuşlardı. İlk metal yüzükleri de Mısır firavunları kullanmıştır.

6-70

HÜKÜMDARLAR DA YÜZÜK TAKIYORLARDI

s-ecaf7578b7519cf8f02ebd6aa57c657c92e78ef5

Yüzük deyince akla ilk önce nişan ve evlilik yüzükleri geliyor ama aslında yüzükler tarih boyunca pek çok farklı konumların sembolü olmuştur. Firavunların, kralların, piskoposların, başpiskoposların mühürleri yüzüklerinde olurmuşdu. Yani yüzük sadece sonsuzluğu ya da aşkı değil, gücü de sembolize ediyordu.

4-123

HZ. SÜLEYMAN’IN YÜZÜĞÜ

11-311

Eski Ahid’de de yüzüğün mühür olarak kullanıldığına dair çok sayıda kayıt vardır. Bu yüzüklerin en meşhuru Hz. Süleyman’ın yüzüğüdür.

1-523

Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v) yabancı devlet başkanlarına  davet mektupları yazmaya karar verince üzerinde; “Muhammed Resûlullah” ibaresinin yer aldığı ve serçe parmağına taktığı bir gümüş mühür-yüzük kullanmaya başlamıştır. Ancak Peygamberimiz erkeklerin altın yüzük ve altın ziynet takmasını yasaklamış bunu kadınlara yakıştırmıştır.

HZ. PEYGAMBERİN YÜZÜĞÜ

1x

Hz. Peygamberin devlet yüzüğünü, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman da kullanmıştır. Bu yüzük 650 yılında Medine’deki Eris Kuyusu’nda abdest alan Hz. Osman’ın parmağından düşerek kaybolmuş, buna üzülen Hz. Osman aynı ibareyi taşıyan yeni bir yüzük yaptırmıştır.

Peygamberimiz (s.a.v) zamanında mehir olarak belirlenen miktarın içerisinde mutlaka yüzük de yer alıyordu.

TÜRKLERDE YÜZÜK

s-deb2701754efa84c144e788d4335829fc2f91bd2

Türk kültüründe yüzük; süs eşyası, nişan ve hâkimiyet belirtisi olarak hem İslâmiyet’ten önce hem İslâmiyet’ten sonraki dönemlerde önemli bir eşya olarak yerini almıştır.

10-17

Türkler, İslâm öncesi dönemlerden itibaren yüzüğü nişan alâmeti olarak kullanmıştır. Türkçe’de nişanlanmak için “yüzük takmak”, nişanı bozmak için de “yüzüğü atmak” tabirleri kullanılmaktadır.

s-c783ac875af82295fb23c52eb91918751df10225

SADAKAT  VE SONSUZLUK SEMBOLÜ

Daire şeklindeki Yüzük; evliliğin sonsuza dek sürme umudunu temsil ediyordu. Yüzük aynı zamanda sadakatin bir sembolü idi. Özellikle Asya kültürlerinde, yüzüklerin kullanımı sadakat amaçlıydı, erkekler eşlerinin sadakatini yüzükle sorgulardı. Günümüzde bu tam tersine dönmüş görünüyor. Kadınlar, erkeğin önce parmağında yüzük olup olmadığına bakıyor.

8-39

Daha sonra bu inanç ve âdetin Romalılar’a geçtiğini ve bütün dünyaya yayıldığını görüyoruz. Tarihi kazılarda binlerce yıl öncesine ait çok çeşitli evlilik yüzüklerine rastlanılmıştır.

AŞKIN GÜCÜ

s-f275d33326a60d146279234bc9d5e39b146d040b

Antik Roma’da yüzük için kullanılan metaller, erkeğin kadına duyduğu aşkın güçlülüğünün bir simgesiydi. Antik Roma döneminde bu yüzüklere alyans adı verildi. Alyans Fransızca “alliance”’ kelimesinden; anlaşma, ittifak anlamına geliyor.

Yüzüklerin içine 'Sen benim içinsin', 'Seni seviyorum' gibi yazılar da eski çağlardan beri yazılmaktadır.

2-461

Yapılan tarihi kazılarda yüzüğün ilk örneklerinin Tunç Çağı'nda görüldüğü tespit edilmiştir. Girit ve Miken uygarlıklarında (MÖ 1800) ince bir işçilikle süslenmiş yüzükler yapılmaya başlanmıştır.

1-524
NEDEN SOL EL? AŞK DAMARI

Evlilik yüzüğü sol ele ve sondan bir önceki parmağa takılıyor. Eski zamanlardan beri sevgi damarının, bu parmaktan başlayıp kalbimize gittiğine inanılıyor. Bu damara “Vena Amoris” (aşk damarı) deniliyordu. Böylece bu el ve parmağa takılan yüzükler evli çiftin kalben bağlılığını simgelemiş oluyor.

6-70

Yüzüğün sağ ele takılmasının adet olduğu ülkeler de var. Örneğin: Norveç, Rusya, Polonya ve Almanya.

s-c783ac875af82295fb23c52eb91918751df10225

SAVAŞA GİDERKEN

Erkeklerin yüzüğü yoğun kullanımı 20. yüzyılda yaygınlaşmıştır. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte savaşa giden erkekler, eşlerine olan bağlılıklarını yüzük takarak gösteriyorlardı. Takılan yüzük, senin için geri döneceğim mesajı veriyordu.

3-182

SONSUZA KADAR

1940 sonrası “A diamond is forever” (Elmas sonsuza kadardır) sloganı ile tektaş yüzüğün reklamı yapılmış ve o günden bu güne pırlanta yüzükler, en çok satılan mücevher olmaya devam etmiştir.

7-51

Son sorumuz size. Parmağınızda yüzük var mı yok mu? Varsa siz hangi amaçla takıyorsunuz?

AYŞE BAYRAKTAR

s-f275d33326a60d146279234bc9d5e39b146d040b

GELİNLİKLERİN RENGİ NİÇİN BEYAZDIR?

1-508
Beyaz renk tartışmasız temizliğin, saflığın, masumiyetin ve mutluluğun sembolüdür. Bu bilinince gelinliğin neden beyaz olduğu hemen anlaşılıyor.

Peki o zaman damatlar da beyaz giysin. Damatlar niçin siyah giyiyorlar?

12-15

Diğer soru; Gelinler ne zamandan beri beyaz gelinlik giyiyor?


 

Tarihi kaynaklardan öğreniyoruz ki; Eski Roma'da gelinliklerin rengi sarıydı.  Gelinlerin taktıkları peçe bile sarı renkte idi. Peçe evli ve bekar kadınları ayırt etmek içindi.

2-450

Ortaçağlarda gelinliğin renginden çok kumaşın kaliteli, süslü ve gösterişli olması daha önemliydi. Renk gelinin tercihine kalmıştı.

Tarihte bilinen ilk gelinlik karşımıza MÖ 4000 yılında Eski Mısır'da çıkıyor. Bu dönemde gelinlik olarak beyaz keten giyildiği, aksesuar olarak da gösterişli taçlar kullanıldığı tarihi kayıtlarda yer almaktadır.

4-111

Gelinliğin belirli bir renkte olması kuralını Milattan Önce 1000’li yıllarda Çin’de görüyoruz. Zhou Hanedanı döneminde evlenen gelin ve damadın düğünde kırmızı işlemeleri olan siyah kıyafet giyme şartı vardı.

Milattan Önce 7. yüzyıla gelindiğinde Tang Hanedanı düğünlerdeki kırmızı işlemeli siyah kıyafet geleneğini değiştirerek; gelinler için yeşil damatlar için ise kırmızı renk geleneği başlattı.

Orta Asya ve Anadolu’daki düğünlere baktığımızda; gelinlerin, baht açıklığını ve yaşam sevincini simgelediği için kırmızı rengi tercih ettiklerini görüyoruz.

5-76
Beyaz gelinlik âdetinin 16. Yüzyıldan itibaren yaygınlaştığını görüyoruz. Bu yüzyılda kraliyet ailesi gelinlerinin gümüşi renkte gelinlik giymeleri gelenekti.

Kraliçe Viktorya ise bu uygulamayı  reddetti ve beyaz gelinlik giymeyi tercih etti.

Kraliçenin bu tercihinden sonra İngiliz ve Fransız edebiyatçılar, beyaz rengin masumiyetin simgesi olduğu konusunu kaleme aldılar.

1-507

Yine o günkü anlayışa göre beyaz gelinlik; bekâret, iffet, güzel ahlak ve namus anlamına geliyordu. Gelinliği sadece temiz kadınlar giyebilirdi.

Osmanlı'da ve İslam coğrafyasında ise gelinlik için en önemli ölçü tesettür idi. Genç kızların süslü ve gösterişli giyinerek yabancı erkeklerin arasına çıkması, gelin bile olsa doğru bulunmazdı. Gelin düğüne özel kıyafetini sadece kadınlar arasında, akrabalarının yanında ve kocasına karşı sergilerdi.

6-54

Osmanlı’da Saray hanedanlığında kullanılan renk kırmızıyken, halk kesiminde çeşitli renkler kullanılıyordu. Ancak Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın kızı Mihrimah Sultan, kendi düğününde mavi renkte ipek bir gelinlik tercih etmiştir.

İlk beyaz gelinliği, 1898'de Kemalettin Paşa ile evlenen II. Abdülhamid'in kızı Naima Sultan’ın giydiğini öğreniyoruz.

7-39

Beyaz gelinlik batılılaşma hareketleriyle birlikte Cumhuriyet'in ilk dönemlerinden itibaren popüler hale geldi. Günümüzde her modelde ve renkte gelinlik tercih edilebilmektedir.

8-33

Gelinliğin beyaz olması nasıl bir adet haline gelmişse, gelinin gelinliğini bizzat kendisinin dikmemesi, damadın düğünden önce gelini gelinlikle görmemesi, gelinin gelinliği düğünden önce giymemesi gibi gelinlikle ilgili bazı batıl inanışlar da toplumda yerleşmeye başladı. Bunlara uyulmazsa uğursuzluk getireceğine, düğün ve evlilikte sorun yaşanacağına inanılır oldu. Hepsi uydurma şeyler gerçekten.

10-11

AYŞE BAYRAKTAR

11-306

ERKEKLER NİÇİN KRAVAT TAKIYOR?

2-430
Erkekler neden kravat takıyorlar? Bir başka soru: Ne zamandan beri kravat takılıyor? Peki, neden kadınlar kravat takmıyor?

Bu yazımızda bu sorulara cevap bulmaya çalışacağız.

Kravatın ilk izlerine Milattan önce Çin’de rastlanıyor. Çin’in eski zamanlarındaki “Qin” saltanatının Terracota Savaşçıları, elitlik seviyelerini göstermek için boyunlarına “kaytan” takarlarmış.

Kravat kelimesi Hırvat anlamındaki 'Croat'tan türetilen bir kelimedir. Kravat denilince Avrupalılar akla geliyor ama kravatın ortaya çıkışında Türklerin de rolü olduğu söyleniyor. Türklerin bu konuda nasıl bir rolü olmuş acaba?

1-485

İşte cevabı: 1660'da Osmanlılar, Avusturya ordusuna yenildi. O tarihte Hırvatistan, Avusturya- Macaristan İmparatorluğu sınırları içersinde yer almaktadır. Zafer kahramanları olarak Hırvatistan'dan bir alay asker, Paris'e götürüldüler ve kralın huzuruna çıkarıldılar.  Bu askerler boğazlarına renkli mendiller takmışlardı.

Aslında bu mendilleri ilk çiftçiler kullanmıştır. Tarlada çalışırken terlediklerinde yüzlerini silmek için boyunlarına bağladıkları bu mendilleri kullanıyorlardı. Kadınlar uzun etekleri ve bol kıyafetleri sebebiyle ayrıca yüzlerini silmek için bir mendil taşımaya ihtiyaç duymuyorlardı. Üzerlerindeki kıyafet bu iş için de uygundu.

 Kim derdi ki çiftçilerin bu mendilleri zaman gelecek memuriyetin ve resmi kıyafetlerin sembolü haline gelecek.

2-431

 Bu mendiller Romalılar devrinde hatiplerin, ses tellerini sıcak tutmak için boğazlarına sardıkları mendillere benziyordu. Kral bu uygulamayı çok beğendi ve kendisi de krallık kravatları takan bir alay kurdu.  Çok geçmeden bu moda İngiltere'ye sıçradı.

Kravatı ilk erkekler taktı ve takmaya da devam ediyorlar. Erkek çiftçi, erkek asker uygulaması olarak çıkan ve erkek memur sembolü haline gelen kravat kadınlar için ne ihtiyaç oldu ne de kurumsal ve resmi bir gereklilik. Kadınlara bu tarz hiç uymadı. Hiçbir gerekçe ile de kadınların kravat takması beklenmedi.

2-432

Kravat çeşitli şekillerde yüzyıllarca yerini korudu, yüzden fazla değişik bağlama
şekli geliştirildi. Bağlama şekilleri üzerine kitaplar yazıldı.  Zamanla düzenin sembolü haline geldi. Bu sebeple 1960 gençliğinin düzene baş kaldırma eylemlerinin de hedefi oldu. Bu yıllarda biraz gözden düşse de 1970'li yıllardan başlayarak popülaritesi yine arttı.

3-159

Günümüzde, yaklaşık 1 metre uzunluğunda ve 8 cm genişliğinde olan çoğu kravatın şekli, Jesse Langsdorf adındaki bir terzinin 1924’te aldığı bir patente dayanıyor. Zamanla iş dünyasında patronlar da kravat taktı ve personelinin de kravat takmasını istedi.

x-1

ATA NEDEN SOLDAN BİNİLİR?

1-463

Yaratılıştan gelen bir özellik olarak, insanların sağ eli ve sağ ayağı kullanıma daha elverişlidir. İnsanın solak olması istisnai bir durumdur.

Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v) sağ elle yemeyi ve içmeyi tavsiye etmiş, sol ile yemek yeyip içmeyi hoş karşılamamıştır.

İlk insan Hz. Adem’den beri daha çok sağ ellerini kullanan insanlar, kılıçlarını ve siğer silahlarını kolay çekebilmeleri için, silah kınlarını, sol taraflarında taşıyorlardı.

2-415

Ata binerken, sol dizin altına kadar inen silah kınları ile ata sağdan binmek zor oluyordu.

Sağ ayağı üzengiye koyup, sol ayağı atın üzerine atarak binmek solda taşınan silah nedeni ile sağlıklı olmuyordu.

Silahlı insan için ata binmenin en uygun yolu şuydu: Atın solundan, sol ayağı üzengi üzerine koyup, sağ ayağı atın üzerine atarak binmek…

Zamanla ne kılıç kaldı, ne de kılıçlı süvari. Ancak ata soldan binme usulü değişmeden günümüze kadar geldi.

3-143

ESKİDEN ERKEKLER NASIL TIRAŞ OLUYORLARDI?

2-407

Bilim adına yazılan kitapların aksine vahiy kaynaklı eserlere göre ilk insan Hz. Adem; bilgili, medeni ve donanımlı bir insandır. Cennet imkanlarını yaşamış tecrübe etmiş, dünyada da Allah’ın elçisi olmuş özel bir insandır.

Tabiki, bakım, temizlik, saç kesimi, sakal bıyık bakımı anlamında da ilk uygulamalar O’na aittir. Hz. Adem tarak, makas, ustura, bıçak gibi günlük hayatında ihtiyaç duyacağı araç ve gereçlere sahipti. Bunları Hz. Peygamberimiz Hz.Muhammed’in kayıtlara geçen sözlerinden öğrenebiliyoruz.

Şimdi bilim adına ortaya koyan tarihi kaynaklara bakalım.

3-139

1991'de Avusturya Alpleri'nde buzullar arasında donmuş bir erkek cesedi
bulunur. Şaşırtıcı olan şu idi: cesedin 5.200 yıl önce yaşamış birine ait olması ve bugüne kadar hemen hemen hiç bozulmadan kalabilmesi. Bu cesede  'Alp Çobanı' adı verildi.

Bilim adamlarının bu cesette dikkatini çeken bir başka husus da şu idi: yüzünde sakal ve bıyık vardı.


Arkeologlara göre erkekler tarih öncesi devirlerde de tıraş oluyorlardı. Mağara duvarlarındaki tarih öncesi devirlerden kalma resimler, sakal tıraşı için erkeklerin; kabukları, köpekbalığı dişlerini, en çok da keskinleştirilmiş çakmaktaşlarını kullanıldıklarını göstermektedir.

Mısır'da keşfedilen tarihi mezarlarda, eski Mısırlıların M.Ö. 4. yüzyılda sakal kesmek için kullandıkları altın ve bakır aletler bulunmuştur.

 4-90
Erkek sakalını kesmezse 150 santimetreye kadar uzayabilir. Bu uzunluktaki bir erkek rahat savaşabilir miydi? Asker olan erkeğin sakalını mutlaka kısaltması gerekiyordu. Bakımı yapılmayan, ağzı kapatan bir bıyıkla ansıl yemek yenebilirdi? Böyle bir bıyık ağza girerek konuşmayı bile engellerdi.

İslam fıkhı, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) Bıyık kısaltmayı hoş karşıladığını, ancak sakalı kısa tutmayı ya da kökten tıraş etmeyi yasakladığını yazar.

Erkeklerin, sakal ve bıyık bakımının gerekçelerini anlayabiliyoruz. Ancak
sinek kaydı tıraş olma ihtiyacı ne zamandan beri var ve bu ihtiyaç niçin ortaya çıkmış, bu konuda tarihi bir kayıt yok.

Erkekler niçin sakallı ve bıyıklı yaratılmışlardır? Kadınlarda niçin erkekler kadar sakal ve bıyık çıkmaz? Bu da yaratılış hikmeti olarak üzerinde durulması gereken ayrı bir konu…

5-58

Erkekler günümüzde olduğu gibi geçmiş zamanlarda da dini, resmi toplumsal konum ve moda gibi gerekçelerle tıraş oluyorlardı.

Örneğin, Roma'da sadece özgür insanlar tıraş olabilirdi. Kölelerin saç ve sakallarını uzatmaları mecburi idi.


Şimdiki usturanın ilk örneklerine 14. Yüzyıldan itibaren rastlanmaktadır. Camp Gillette (jilet) ABD'de 1901 yılında ilk iki taraflı jileti keşfetti. Ancak
ilk yılalrda beklediği ilgiyi görememişti. Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar ancak 168 jilet ve 51 makine satabilmişti.

Birinci Dünya Savaşı başlarında ABD hükümeti ordunun ihtiyacını karşılamak için firmaya 3,5 milyon tıraş makinesi sipariş etti. Böylece tıraş bıçağı bir sektör haline geldi.

9-18

Kısa bir süre sonra eski bir kılıç üreticisi olan Wilkinson firması da tıraş bıçağı üretimine geçti. Böylece bu iki marka günümüze kadar piyasanın devleri olarak geldiler. Günümüzde Gillette dünya pazarının yüzde 66'sim elinde bulundururken, Wilkinson'un payı yüzde 20'dir.

1950'li yıllarda ilk elektrikli tıraş makineleri devreye girdi. Aynı yıllarda ise
paslanmaz çelik tıraş bıçağı piyasaya çıktı. Günümüz erkeklerinin yaklaşık
yüzde 80'i ıslak tıraşı yani tıraş bıçağı kullanmayı tercih ediyor.

6-37

Dünyada hergün tıraş olan milyarlarca erkek var. Her bir erkeğin yüzünde ortalama 15 bin kıl olduğu tahmin edilmektedir. Bu kıllar günde yaklaşık 2 milimetre uzamaktadır.

Araştırmalara göre sakal tıraşı olan bir erkeğin ömrünün ortalama 100 günü tıraş olmakla geçmektedir.

Bu araştırma sonuçlarından anlıyoruz ki berber mesleği ve tıraş malzemeleri üreticiliği, kıyamete kadar ölmeyecek emslekler arasında kalmaya devam edecektir.

AYŞE BAYRAKTAR

7-28

ESKİ İNSANLAR TUVALETLERİNİ

NASIL YAPIYORLARDI?

10-7


İlk insan Hz. Adem babamız ve Hz. Havva annemizdir. Kuran-ı Kerim’den ve Resulullah Efendimiz’in (s.a.v) hadis-i şeriflerinden öğreniyoruz ki onlar cennette yaratıldılar. Cennette tuvalet yapma ihtiyaçları yoktu. Yiyip içtiklerini nefes alıp verme ve tenin terlemesi gibi yenileyebiliyorlardı.

Yasak meyveden yedikten sonra tuvalet yapma ihtiyaçları doğmuştur. Bunun için cennet uygun değildi. Dünyaya indirildiler ve ihtiyaçlarını burada giderdiler.

Tüm peygamberler ve özellikle Hz. Muhammed (s.a.v) insanlara tuvaleti, tahareti, abdesti, guslü ve temizliği en güzel şekilde öğretmişlerdir.

8-20

İlk insanın ve Peygamberlerin vahiy kaynaklı bu uygulamalarını yok sayan batılı tarihçilere göre; ilk insanlar çok uzun bir süre tuvalet kullanmadılar.

Başlangıçta hayvanlar nasıl yapıyorlarsa, onlar da öyle yaptılar. Tuvaletlerini saklandıkları bir ortamda veya ırmak kenarında yapıyorlardı.

Batı kaynaklı tarihe göre toplumlar oluşup şehirler kurulduktan sonra şehirlerin dışında tuvalet ihtiyacı giderilmeye başlandı. Şehirler büyüdükçe tuvalet alanları uzak kaldı. Bu sebeple evlerin yakınında tuvalet yapma ihtiyacı doğdu.

Açıkta bırakılan atıkların kötü kokusu ve salgın hastalık tehlikesi, tuvaletler konusunda insanlarda tedbir alma ve düzenleme yapma zorunluluğu doğurdu.

7-25

Tarihi kayıtlara göre; binlerce yıl önce Sümerler, Mısırlılar ve Hindistan'da yaşayanlar oturakta oturup, ihtiyaçlarını giderdikten sonra oturağa birikenleri evin uzağında bir yerlere döküyorlardı.

İki bin yıl önce Romalılar ilk basit tuvaleti kullanmaya
başladılar. Atıklar oturdukları tuvaletin içine düşüyor, tuvaletin altından akan su atıkları uzağa taşıyordu.

4-78

Köylülerin, tarlada bahçede çalışanların zaten tuvalet derdi yoktu.


Köylüler evin yakınında tarlanın bir köşesine çukur kazıyor, çukur yeterince dolunca, toprakla dolduruyor ve başka bir çukur kazıyorlardı.  Geceleri ise yataklarının altında bir lazımlık bulunduruyorlardı.


Bir yere tuvaletini yapıp, onu bir tanktan gelen su
ile sürükleyip, uygun bir yere bırakma fikri ilk olarak Kraliçe 1. Elizabeth
zamanında, 1589 yılında John Harrington'dan geldi. Ancak bunu sistemli olarak uygulamak asırlar sonra mümkün olacaktı.

3-122

Evlenelim deyip dolandıran kadın sıradaki avında yakalandı Evlenelim deyip dolandıran kadın sıradaki avında yakalandı

Doğrusunu söylemek gerekirse günümüzdekine benzer tuvaleti batılılar, haçlı seferleri ve ticaret seferleri sonucu Müslümanlardan öğrendiler.

Batı’da günümüzdekilere benzer bir tuvalet, Müslümanlardan asırlar sonra ancak 1778'de İngiltere'de bir saat yapımcısı olan Alexander Cumming tarafından tasarlandı ve Joseph Bramah tarafından geliştirildi.

Tuvaletlerden evlere yayılan kötü koku ise 1849 yılında Stephen Green'in 'U' şeklinde bir boruyu tuvaletin çıkışına monte etmesi ile son buldu.

Tuvaletlerin ve günümüzde lavaboların da altında bulunan bu 'U' şeklindeki boruda her zaman bir miktar su kalır. Bu kalan su da kokunun geri dönüp içeri girmesini önler.

9-15
Bizim kültürümüzde tuvaletler için hela, kenef, ayakyolu, yüz numara, hacet giderme yeri, ihtiyaç giderme gibi birçok isim kullanılır.

Batılılar tuvalet kültürünü bizden öğrenmeden önce saray odalarının her hangi bir köşesinde bile tuvaletini yapar, buradan alınan atıklar pencereden dışarı atılırdı. Evler ve sokaklar hoş kokmazdı. Düzenli yıkanma adetleri de yoktu. Avrupa’da Parfümün ilk çıkış sebebi olarak çevredeki ve insandaki kötü kokuyu bastırmak olduğunu söyleyelim.

2-384

Batı dilinden alıp kullandığımız 'WC.' İngilizce ismindeki 'Water Closet'in baş harfleridir.


Tuvaletler için kullanılan Yüznumaranın ise ayrı bir hikayesi var. Eskiden Fransa'da otellerde odalarda tuvalet yoktu. Tuvaletler koridorların sonlarında bulunurdu.

Otel sisteminde odaların her birine birer numara verirken, tuvaletlere numarasız demişler ve '00' diye işaretlemişlerdi.

Fransızca'daki 'numarasız' kelimesi ile '100 numara' kelimesi hemen hemen aynı telaffuz edildiğinden, Fransızcanın ülkemizde hakim olduğu Osmanlı’nın son döneminden itibaren tuvaletlere 100 numara da denilegelmiştir.

6-33

Alaturka tuvalet, sünnete uygun tuvalet yapısını ifade ederken, Alafranga tuvalet de batı tarzı, klozetli, su tahareti olmayan tuvalet yapısını ifade eder.

Son olarak Hz. Muhammed’in (s.a.v) erkeklerin ayakta ufak su dökmelerini hem sağlık hem de temizlik açısından doğru bulmadığını, bu konuda erkekleri uyardığını hatırlatalım.

5-53

ÜNİFORMALAR NİÇİN HAKİ RENKTE?

4-73

Napolyon savaşlarına kadar, askeri üniformaların çok renkli ve gösterişli olduğunu görüyoruz. Ancak savaş taktikleri ve teknolojisi geliştikçe bunun bazı sakıncaları olduğu anlaşıldı.

Kılıç ve kalkanla yapılan savaşlarda gösterişli üniformalar düşmana kariı moral üstünlüğü sağlıyordu. Ancak tüfek icat olunca bu parlak ve renkli giysiler uzaktan iyi bir hedef olmaya başladı.

Bu sebeple askerler için hedef olmayacak, kolay fark edilmeyecek renkte kıyafetler tercih edilmeye başlandı. Haki renk bunların başında gelmektedir.

3-113

Üniformalardaki haki renk ilk kez İngilizler tarafından 1850'li yıllarda Hindistan savaşlarında kullanılmaya başlanmıştır.

Britanya ordusunun askeri rengi beyazdı. Hary Lumsden, İngiliz askerlerinin beyaz üniformaları nedeni ile kolay hedef olduklarını fark etti. Tedbir olarak üniformaların üzerine toz ve çamur sürerek ve biraz da çay ile boyayarak renklerini gölgeli kahverengine dönüştürdü. Böylece giysilerin rengini araziye uydurmaya çalışmıştı.

İşte haki renk, araziye en uygun renk olduğu için askeri alanda tercih edilir olmuştur.

2-374

Toprak rengine benzeyen üniformalara Hintçe toprak rengi anlamına gelen 'Khaki' adı verilmiş ve bu kelime Türkçe'ye de 'haki' olarak geçmiştir.

Khaki 20. yüzyılın başlarında Amerikan özel timleri tarafından tehlikeli görevlerde kullanılmaya başlanıldı. Birinci Dünya Savaşı'nda da kullanılan bu renkteki kumaşlar çok sert idi. Bu da askerlerin hareket kabiliyetlerini azaltıyor ve ıslandıkça daralıyorlardı.

 1932 yılında pamuktan üretilen 'cramerton' ordu elbisesi, daha dayanıklı idi. İçinde kolayca hareket edilebilme imkanı sağlıyordu. Böylece İkinci Dünya Savaşı'nda ordunun kullandığı en yaygın arazi elbisesi haline geldi.

1-433

 İşte tüm mesele bu idi. Savaşta askerlerin düşman tarafından görülmemesini sağlayacak kadar araziye uygun renkte kıyafet… Aynı zamanda aynı tarafın askerlerinin birbirlerini vurmamasını sağlayacak şekilde ayırt edilebilir renkte kumaş desen…

Asker dilinde bu kamuflaj adını aldı. Bunu avlamak istedikleri hayvanlar tarafından fark edilmek istemeyen avcılar da kullanır olmuşlardı.

6-31

Kamuflaj desenlerini oluşturabilmek için İngiliz ve Fransız orduları ressamlarla işbirliği yapmıştır. Hatta Picasso'nun ordu giysilerini görünce, 'Bunlar benim desenlerim' dediği söylenmektedir.

Aslında insanoğlu, araziye uygun renk ve tasarımları bulmadan önce Allah’ın yarattığı hayvanların bu donanıma sahip olduğunu görüyoruz. İnsan doğadan öğrenerek bu tasarımlara sahip olabildi.

AYŞE BAYRAKTAR

7-23

ŞEMSİYELERİN ÇOĞUNUN RENGİ NİÇİN SİYAHTIR?

2-356
Öncelikle şu bilgiyi verelim: Şemsiye kelimesi Arapça bir kelimedir. Güneş anlamına gelen Şems kelimesinden türemiştir. Şemsiyenin tam Türkçe karşılığı Güneşliktir. Yani yağmur ve yağmurlukla alakası yok aslında.

5-46

Yağmurun olmadığı ya da yağmurun çok az düştüğü coğrafyalarda güneşten korunmak amaçlı kullanılmış ve bu ismi almıştır. Siyah olması da güneşten koruyup daha güzel gölge yapması içindi.

resized_4b247-9cb8aa71h3

Tarihi kaynaklara göre; şemsiyeler ilk olarak 3500 yıl önce Mezopotamya'da, bir makamın, rütbe ve ayrıcalığın sembolü olarak kullanılmıştır.

 Başta da belirttiğimiz gibi sadece yağmura karşı değil güneşe karşı da iemsiyeler kullanılıyordu. Toplumda seçkin bir yere sahip olanlar bu şemsiyeleri taşımaz, onların yerine hizmetçileri başlarında tutar ve onları korurlardı.

3-103
Şemsiyeler eski çağlar boyu hep güneşten korunmak için kullanıldı. Bugün bile
bazı Afrika kabilelerinde şefin arkasında yürüyen bir şemsiye taşıyıcısı
görebilirsiniz.

İngilizce'de şemsiye anlamındaki 'umbrella' kelimesi de, Latince gölge anlamına gelen 'umbra' kelimesinden türemiştir.


Milattan önce 1200 yıllarında şemsiyenin, Mısırlılarda dini bir
anlam kazandığını görüyoruz. Onların inancına göre gökyüzü, Tanrının vücudundan yapılmış, dünyayı koruyan bir şemsiye gibidir.

Ellerinde tuttukları şemsiye de gökyüzünü temsil ediyordu. Şemsiye, sağlam inancın ve yüksek ahlakın sembolü idi…


Romalılar şemsiye kültürünü Mısırlılardan almışlardır. Ancak onu hep kadınsı bir sembol olarak gördüler. Erkeklerin şemsiye kullanmasını doğru bulmadılar.

4-67

Avrupa'da şemsiyelerin yaygın olarak kullanılmasına 1700'lü yıllarda
başlanmıştır. Bu yıllarda şemsiyelerin üstü bir çeşit yağ ile
sıvanıyordu. Bu yağ kumaşa su geçirmez bir özellik kazandırıyor ve siyah bir
renk veriyordu. Siyah renkli bu şemsiyeler erkekler tarafından da benimsendi.


Zamanla daha kaliteli şemsiyeler üretildi, ancak siyah renk su geçirmezliğin bir garantisiymiş gibi algılanmaya devam edildi.

Günümüzde yazın şemsiye kullanma adeti sokaklarımızda yaşamıyor. Sahillerde ve pazarlarda güneşe karşı daha büyük şemsiyeler kullanılıyor.

Artık erkekler, siyah şemsiye taşımayı kendilerine daha çok yakıştırır oldular. Her eşyada olduğu gibi kadınlar da cıvıl cıvıl renklerdeki şemsiyeleri tercihe diyorlar.

1-413

MATEMDE BAYRAKLAR NİÇİN YARIYA İNDİRİLİR?

2-349

Bayrak milleti temsil eder. Sağlık ve refah günlerinde en tepede dalgalanır. Üzüntü ve afet günlerinde milletin üzüntüsünü temsilen yarıya iner.

Bu geleneğin kökeninin eski deniz savaşlarına kadar uzandığı söylenmektedir.

Geçmişte her bir savaş gemisinin direğinin tepesinde dalgalanan kendine özgü renkli bir bayrağı vardır. Sefer ve zafer zamanında bu bayrak en tepede dalgalanırdı. Ancak hezimet ve ölüm günlerinde bu bayrak yarıya inerdi.

6-24

Yine bir deniz savaşından sonra yenilen gemi, galip tarafın bayrağını asmak zorunda olduğu için kendi bayrağını yarıya indirerek  üstte galip tarafın bayrağı için yer bırakırdı.

Günümüzde böyle bir durum söz konusu değil. Ancak denizde birbirinin yanından geçen gemilerin, geçiş süresince bayraklarım yarıya indirmeleri geleneği, saygının bir ifadesi olarak günümüzde hala devam etmektedir.

3-96

Zamanımızda bayrakları yarıya indirmek bir saygı göstergesidir. Milletlerin matem günlerinde, önemli devlet adamlarının ölümünde, diğer milletlerin de bayraklarını yarıya indirmeleri, acıyı paylaşmak anlamında uluslararası bir gelenek haline gelmiştir. Bu bilgiye aslında gereksiz bilgi demek mümkün değil. 

Bayrak iner oraya başka ülkenin bayrağı çekilirse, o ülke işgal edilmiş, elden gitmiştir. Allah bayrağımızı indirmesin. Minarelerimizi ezansız, gökyüzümüzü bayraksız bırakmasın.

AYŞE BAYRAKTAR

4-61

İNSANLAR NİÇİN TOKALAŞIYORLAR?

images-8

Aslında tokalaşmanın temelinde kültürel, dini, sosyal, psikolojik bir çok sebep var.

Tokalaşma ilk insan Hz. Adem’den beri vardır. İslam fıkhında hemcinslerin birbirleri ile tokalaşması sünnettir ve buna musafaha denir. Bütün peygamberler de bu uygulamayı görmek mümkün.

Tarihi kayıtlarda da tokalaşmanın çağlar öncesi bir adet olduğunu görüyoruz.

Peki dini uygulamalar dışında tokalaşmanın gerekçesi neydi? Şimdi buna cevap bulmaya çalışalım:

İlk insandan beri, tüm erkekler hatta kadınlar bir silah taşıyordu. İnsanların çoğunluğu da bu silahı sağ eli ile kullanıyordu.

Bir insan diğerine dost olduğunu, elinde silah bulunmadığını göstermek için, boş sağ elini uzatıyor, diğeri de aynı şeyi yapıyordu.

Özellikle dost düşmanın bilinmediği ortamlarda, tokalaşma esnasında her iki taraf da kendini emniyete almak, diğerinin aniden silah çekmesine mani olmak için, birbirlerinden emin olana kadar, birlikte ellerini hafifçe sıkarak duruyorlardı.

Her ne kadar tokalaşma için böyle tarihi sebepler aransa da tokalaşma insani bir davranıştır ve dostluğun, yakınlığın bir göstergesidir.

Bütün kültürlerde, insanlar genelde dostluk, sevgi, anlaşma, tebrik, bağlılık gibi duygularını göstermek için el sıkışırlar.

Tokalaşmanın Arapça karşılığı musâfaha’dır. İslâm dininde İslam kardeşliğini güçlendirmek için selâmlaşma, musâfaha ve güleryüzlülük teşvik edilmiştir. Selâmlaşmanın bir parçası sayılan tokalaşma Hz. Peygamber’in sünnetinde yer alan önemli bir davranıştır. Tokalaşma selamlaşmayı tamamlayan bir davranıştır.

Sonuç olarak her ne kadar bu konuyu “Gereksiz Bilgiler” başlığı altında işlesek de tokalaşmanın insani ilişkiler açısından çok gerekli bir bilgi olduğunda şüphe yok.

AYŞE BAYRAKTAR

65845617_2790613730965052_8192953870092075008_n

 ERKEKLERİN DÜĞMELERİ NİÇİN SAĞDADIR?

1-386

Niçin erkeklerin tüm giysilerinde düğmeler sağda, ilikler soldadır?

Aynı soruyu kadınlar için de sorabiliriz?

Niçin Kadın giysilerinde erkeklerin giysilerine göre tam tersidir?

İnsanlar daha çok sağ ellerini kullanırlar. Sağ elini kullanan bir insan için, sağdaki bir düğmeyi, soldaki bir iliğe geçirmek daha kolaydır. Bu sebeple de erkeklerin düğmeleri daima  sağdadır.

Bunu anladık. Peki kadınlar erkekler gibi sağ ellerini kullanmıyorlar mı? Öyleyse neden kadınların düğmeleri niçin solda?

İşte sebebi;

2-332

Giysilerde düğmelerin kullanılmaya başlanıldığı ilk zamanlarda, düğmeler kalitesiz idi. Çabuk kırılıyor ve dökülüyordu. Ayrıca ilk çıktıklarında düğmeli giysiler herkesin  alamayacağı kadar pahalı idi.

Düğmeli kıyafet alabilecek kadar zengin olan kadınlar kıyafetlerini kendileri giymiyordu ki. Hizmetçileri vardı. Zamanın uzun ve düğmeli kıyafetlerini  ancak hizmetçilerinin yardımı ile giyebiliyorlardı.

Hizmetçiler, hanım efendilerinin karşısında duruyor, sağ ellerini kullanarak düğmelerini daha rahat ve daha hızlı ilikleyebiliyorlardı.

İşte o günlerden beri terziler düğmeleri, hizmetçinin sağına, hanım efendilerin ise soluna gelecek şekilde diker oldular.

3-82

Günümüzde her kadını giydiren bir hizmetçisi yok. Ancak bu adet başladığı gibi devam ediyor.

Düğmelerin sağ sol hikayesini de bu yazıyı okuyanlardan başka kimse bilmiyor.

5-36

Çok da önemli değil. Önemli olan temiz giyinmek, güzel giyinmek. Ha bir de giyinirken bismillah demeyi unutmayın. Sünnettir.

AYŞE BAYRAKTAR

7-14

Editör: AYHAN BAYRAKTAR