“Çoğu kimse insan değildir.”sözü Sokrates ve İsmet Özel’den alınmış bir sözdür.Çoğu kimsenin insan sayılmayıp yaratık sayılmasının gerekçesi olarak da kişinin insana ve insanlığa dair kaygısının, hüznünün,sevincinin ve çabasının olmamasına bağlarlar.
Söylemeliyiz ki kendisinden başkasının hukukuna,hakkına dair saygı ve kaygısı olmayanlar insan olamaz.Özge can’ımızın ölümü üzerinden söylenecek, konuşulacak o kadar çok başlık açıldı ki, kimlerle neyi konuşacağımızı bende ayırt etmeye çalışıyorum.Hüznüm aklımla karışınca dilim lâl olsa da dilsiz kalsam da “Merhamet,merhamet…”diyerek dua ve hicapla yazmaya çalışıyorum.Kültürde ve medeniyet köklerinde İslam olan yani selamet ve merhamet olan bir dinde,bir ülkede bu tür bir acının yaşanması gerçekten neyin bedelidir sorusu Müslüman’ım ve inançlıyım diyen herkesin ama herkesin kendine sorması gereken bir sorudur.
Hilmi Yavuz bir şiirinde “Ölüm,kalın ciltli bir kitaptır.”diyordu.Özge Can’ımızı bu anlamda ölümü anlama ve anlamlandırma kaygısı olanlara bir kütüphane olduğunu bize gösterdi.
Bu ülkede olan her olağanüstü şeyi olağan görme kültürü içinde olayın toplumsal algılanışına yine günlük içgüdülerle tavır koyuyoruz.Siyasetin günlük algılanışına teslim ediyoruz.
Gerçeklik ve hakikat içimizde,gerçeklik sevgimizde,gerçeklik saygımızda,gerçeklik kaygılarımızda,gerçekliğimiz neyin mücadelesini verdiğimizde…Özetle Mevlana’nın deyimi ile ”Söylediklerimizden öte neyin mücadelesini veriyor isek oyuz.”
Haz ve hızımız nereye..Servetten,şehvetten,miktardan ve iktidardan başka kaygısı kalınmamış zamanda insana ve insanlığa dair ne düşünüyoruz,ne yapıyoruz?
Vebalin ve sorumluluğun varlığına inanan insanların karanlığa küfretmekten başka bir iş yapmamasının,bencil ve dünyevi yaşamasının amacınI bende algılayamıyorum.
Birilerini asarak,birilerini keserek toplumu inşa edemeyeceğimizi,adaleti sağlayamayacağımızı Özge Can’ın babası açıklıyor.
Evet bütün bu büyük acının içinde acısından daha büyük bir vicdanın ve merhametin olduğunu anlıyoruz.
Bu probleme hukuki ve ahlaki temeller üzerinden çözüm arayan baba,acısının büyüklüğüne inat söyledikleri ile umutlandırıcı.Şefkate ve merhamete çağırıyor bizi.
Sezai Karakoç’un bir şiirinde geçen “Bu ülkenin insanından ümit kesilmez çünkü yüreklerinde merhamet adlı çınar vardır.”Bu ailenin anlaşılması bu ülkede yaşayan herkese bir değer katacaktır.
Vahyin tabiri ile “Oku”.Tamda bu olayı okumak.Olaya gösterilen baba tavrını okumak,kardeş tavrını okumak,insana ve insanlığa dair kaygıları okumak inanıyorum ki hepimize iyi gelecektir.
Babanın açıklamalarını duyunca değer temelli toplum nedir,vicdan nedir,merhamet nedir,baba kimdir,vatan neresidir,devlet nedir,inanç vicdan ve merhamet insanı nasıl dönüştür soruları tekrardan akla geliyor.Bu toprağın değerlerinin ne olduğunu,nasıl ete kemiğe büründüğünü en baba hali ile gördük duyduk.
Şehvete ve siyasete teslim ettiğimiz gerçekliğimizi,merhamet ve vicdani bir dille en baba adam bizi hakikati anlamaya çağırıyor.
Evet neyi,nerede aramamız gerektiğine dair bize sesleniyor.Acılarından arabesk yapmaktan başka bir kültür geliştiremediğimiz bir zamanda en baba adam çıplak bir uyarıcı gibi “Sevmekten başka bir çıkan yolumuz yok.” diyor.
İnsan olmak ve insan kalmak mücadelesi hayatın temel mücadelesi olduğunu anladığımız bu değerli aile üzerinden gerçekliğimizi yeniden anlamlandırabiliriz.
Tel,ten ve etek üzerinden cana değer biçenleri ,danslarla günlük siyasete malzeme yapanları,siyaset dışı toplumda değer bırakmayanları kınıyorum.(Allah’a teslim olursak bütün güzellikler açığa çıkacak,savaşırsak yalnız nefsimiz kazanacak ve kaybetmiş olacağız.)En baba adam…