Ali KURNAZ yazdı Halil İnalcık Sosyal Bilimler Lisesi Öğrencisi

Geçen günlerde, Avrupa’da yaşayan bir Hristiyan arkadaşımla sohbet ettim ve ona Filistin-Gazze olayları hakkındaki görüşlerini sordum ve İslâm’ın da mustarip olduğu belli kader meselelerinden onlar da mustarip olduğunu fark ettim. Kendisi ve bağlı olduğu mezhebinden çoğu insan; bu meseleleri şanssız bir durum olarak nitelendiriyor ve yapacakları bir şey olmadığını, bunun Tanrının bir İradesi olduğunu söylüyor.

Bunu “Rapture” yani “Büyük Şevk” yahut “Taşınma” olarak adlandırılan bir durum ile açıklamaktadırlar. Bu Rapture denilen olayda Güya Hz. İsa müritlerini cennete götürecek, 7 Yıllık bir Kaos durumunun ardından bin yıllık bir Hz. İsa İktidarı sürülecektir. Bu durumun kabulü mezhepten mezhebe değişmektedir fakat konuştuğum arkadaşımın dâhil olduğu cenahta bu anlayış hâkimdi.

Bunun yanı sıra kendileri, kötü hükümetleri doğrudan Tanrıdan gelen bir ceza olarak adlandırıyorlardı. Tanrı, inanmayan kavimlere kötü hükümetler vasıtasıyla baskı yapıyor ve cezalandırıyordu. Bu Hıristiyanların ise olanlar üzerinde hiçbir yetkisi yoktu. Sadece günahlarının karşılığını görüyorlardı.

Bütün bu duyduklarım karşısında şoke olmuştum. Yaşanan bütün katliamları, ölen insanları, hayalleri olan insanları, çocukları, yaşlıları, kadınları, erkekleri ve babaları sırf bir kader için mi ölmüştü? Kötü Hükümetleri gerçekten İlahi bir ceza olarak mı değerlendiriliyordu.

Sonradan fark ettim ki, kendi ülkelerinde bu artık bir propagandaya dönüştürülmüştü. Bu “Rapture” meselesi, onların bir tabusuydu. Bu meseleyle oyalandırılıyorlardı. Hükümetleri, toplulukları ve başlarındaki otorite; Orta Doğuda olan çıkarlarını bu şekilde kapatıyordu. Onları uyuşturuyor, rahatlatıyor, aptallaştırıyor ve Orta Doğuda vurgunlarını devam ettiriyorlardı.

Bu insanlar, Filistin-İsrail çarpışmalarında İsrail’in karşısındalar fakat kendi devletleri çıkarlarını Orta Doğudan sağladıkları için asla kendi hükümetlerine karşı gelemiyor, oradaki çıkarlarını son bulduramıyorlar zira buna karşı geldiklerinde vatanlarındaki konfor alanları bozulacaktır. Bu durumda İsrail’in karşısında olsalar bile muhaliflikleri hiçbir anlam ifade etmemektedir.

Bu insanlar 21. Yüzyıldaki bütün Orta Doğu “Haçlı Seferlerinde” aynı yalanla uyutulmuştu. Hükümetleri, halkın tepkisini çekse bile onların dini düşüncelerini kullanarak kendilerine meşruiyeti sağlamıştı. Yanlış bir şeyin döndüğünü herkes biliyordu fakat işin sonunda Hz. İsa yeryüzüne inecekti! Bu durumda birkaç (!) Orta Doğulunun ölmesi sorun olmamalıydı onlar için.

Bu hastalıklı düşünceler, bilgiye erişmek istemeyen Avrupalılar ve Amerikalılar için bir afyon; bir kaçıştır. Kendi tarihlerinden, hükümetlerinin hatalarından ve soykırımlardan bir kaçış yoludur. İşin sonucunda “Hükümetlerimiz üzerinde hiçbir gücümüz yok” diyen kişilerdir bu insanlar; hükümetleri oluşturan, destekleyen ve meşruiyetini sağlayanlarının kendilerinin olduğundan bir haberdir.

Hükümetlerine karşı çıkan azınlıklar olsa bile Hristiyanların pek çoğu bu uyuşturucu etkisi taşıyan fikirlere sahiptir. Bu yüzden Entelektüellerinin kaçmak yahut barışmak istediği “talihsiz tarihlerini” onlar asla kabul etmez. Tarihlerinin tertemiz olduğunu ısrarla diletirler. Fakat Kolonyalist ve Marksist entelektüelleri –Entelektüel arenalarının neredeyse yarısı- Sömürgeciliğin nasıl sistematikleştiğini açıklamış ve bu sistemle barışmak istemişlerdir ve hala dahi istiyorlardır.

Ortada talihsiz bir kader yoktur, Mesih, Mehdi ya da ne olarak adlandırırsanız, Orta Doğu bataklığına gökten hiçbir şey inmeyecek, bu dünyada insanın insandan başka kimsesi yok, adalet uğruna savaşmazsak ve mücadele etmezsek kimse mazlumlara yardım etmeyecek. Bu dünyanın kaderi ancak bizim ellerimizde. Kader, insanla Allah’ın ortaklaşa yazdığı bir kavramdır. Avrupalılar İsa’yı beklerken, hükümetleri dünyanın her bir dört köşesinde insanları sömürmeye devam edecek. Bizde Kur’an’da adı bile geçmemiş ve nitelikleri Kur’an’la çelişen Mehdiyi bekleyerek potansiyelimizi öldürüyoruz.

Allah şayet bize de Mehdi ile yardım edecek olsaydı; İlk önce Hz. Muhammed’in onlarca arkadaşı çölün sıcağında şehit olmaz, kendisi de Taifli Çocuklarca taşlanmazdı. Birisi bütün dünyayı Müslüman yapma şerefine nail olacak ise buna Hz. Peygamberden daha uygun hiç kimse yoktur.

Dünyanın bütün inananları ve insanları, bu dünyada ancak beraber olduğumuzu bilmek zorunda. Din gibi temiz bir kurum tahakküm sahiplerince kullanılmakta ve kirlenmektedir. Bu kurum zalimlerin eline geçtiğinde ancak bir afyondur. Mehdi ile Mesih ile gözlerimizi kapattılar; güzel günlerin gökten ineceğini öğütlediler bize ibadethanelerimizde.

Öyle bir şey olmayacak. Hep beraber, bu yalancıların karşısında bir insanlık olarak dikelmez isek, birbirimizi öldürmeye devam edeceğiz. Bombardımanlarda çocuğunu kaybeden bir babanın yüzüne “Bunların hepsi kaderin bir parçasıydı, dayan Mehdi-Mesih Gelecek!” demeye kimin cesareti yeter! O insan çocuğunu kaybettikten sonra gerisinin önemi nedir ki?

Ali KURNAZ

Halil İnalcık Sosyal Bilimler Lisesi Öğrencisi