Eski Türk filmlerinde sıkça işlenen bir karakter vardır ...Bu karakter,çevresiyle uyumsuz aynı zamanda beş parasız bir tiptir. Filmin ortalarına doğru talih bu şahsin yüzüne güler ve birden parayı bularak sınıf atlar. Bu gelişmenin etkisiyle kendisini "Sosyete" olarak adlandırılan grubun içinde bulur .

Ancak eski çevresiyle yaşadığı uyumsuzluğu yüksek dozda yeni çevresiyle de yaşar.Onların ritüellerini yaşam tarzını sürekli eski çevresinden ve kendi mizacının aksi yapısını birbirine katan bir hal içindedir.Sürekli kendini güldürme ve rezil etme odaklıdır.Halk arasında "Sonradan görme" olarak adlandırılan bu karakteri tamamen komedi filmlerinde görmek mümkündür. Çünkü baştan aşağı gülünç bir tiptir.

Filmlerde işlenilen bu tip yaşadığı toplumu beğenmeyen ve ondan daha üst bir seviyede medeni müreffeh ve lüks yaşam koşullarının olduğu bir sınıfa geçiş yapan.Ancak orada nereden geldiğini unutup , geldiği yeri aşağılayarak kendini yükselttiğini zannedip küçük düşürdüğünün farkında bile olmayan bir tip.

Bu tipi bugün batılılaşma konusunda ölçüyü kaçırıp bunu daha farklı mecralara çeken bir tipolojiye evrildiğini görebiliriz.Toplumda böylelerinin varlığı ciddi bir seviyeye ulaştı ve bunun kendi içinde belirgin farklılıklar gösteren sınıflara ayrıldığını görebiliriz.

Bu tipolojinin en alt katmanında sürekli "Avrupa'da şöyle,bizde böyle" diyenler vardır.Sürekli kendi toplumunu başka toplumlarla mukayese halindedir.Tamam dört dörtlük bir toplum değiliz.Ciddi ama çok ciddi sorunlarımız var fakat bu sorunların çözümünün bizim kendi medeniyetimizin köklerinde olduğunu unutmamalıyız.Bunu Batı'da aramak hele ki bu işe mukayese ile başlamak çözüm değil komedidir !

Bir üst katmanda tipoloji daha sorunlu hale gelir.Mesela en basitinden seçimi kendi partisi kazanamayınca "Ülkenin yüzde altmışı aptaldır." Gibi söyleme sarılır."Yer sofrasında yemek yiyen adam benim geleceğimi nasıl belirler." Edebiyatı yapacak kadar basit hale gelirler.Belki Anne Babasının olmadı Dedelerinin vaktiyle yer sofrasında yemek yiyen insanlar olduğunu unutur.

Bir üst katmanda sonradan görme tipolojisi daha saldırgan daha sorunlu hale gelir.Bunlar direkt kendi toplumunun maneviyatına saldırır.İslamiyeti ilerlemeye mani olarak görür. Dindarların gelenekçilerin "Yobaz" kendisinin ise "Özgür" düşünceli insanlar olduğunu zanneder. Sürekli Din'in kan döktüğünü, tarihteki tüm savaşların kökeninin "Din" olduğunu söyler ve Bilim'i, Din'in önüne koyup lazım olanın asıl bu olduğunu söyler.

Eski Türk filmlerinin "sonradan görme" karakteri ile bu "yeni yetme" kuşağın zihniyeti birbirine yakındır. Tabiri caizse ne Batılı olabilmiş ne Doğulu kalabilmiştir. Çünkü Batı geçmişi,gelecek kurgusu,toplumsal yapısı ve tüm toplumsal katmanları ile kendini bir bütün olarak görür. Aydınlanma devrinde gelenek olgusunu çöpe atan filozoflar,geleneği de bir değer olarak görüp onu ıslah etmeye çalışan filozoflara karşı savaşını kaybetmiştir.

Batı geleneği en büyük saldırıyı Marksizm'den görmüş ve buna karşı savunma mekanizması geliştirmiştir. Bunun ispatı için Sosyalizmin fikir babası Karl Marks'in Das Kapital i Londra da kaleme aldığı halde Das Kapital'in Rusya topraklarında neden hayata geçtiği sorusu önemlidir.Bir diğeri ise 2. Dünya savaşında Hitler'in masasının altına bomba koyup öldürmeye yeltenen Generalleri dahi İngiltere, Fransa, ABD ile savaşa karşı iken Sovyetler'e karşı savaşta tam destek vermeleri de başka örnektir. Velhasıl Batı tüm toplumsal dinamiklerini koruma konusunda bu kadar hassas iken bizim "Sonradan görme" lerimiz kendi toplumunun dinamiklerine cephe alarak nasıl bir Batılılaşma (!) sergileyeceklerdir !?

Selam sevgi ve muhabbetle...