"Müslüman Genç Kızın Şahsiyet İnşası"na katkı sunan bir konuşma yapmak için beyaz örtülü masanın ardındaki sandalyeye oturdu. Elindeki kitapları masaya bıraktıktan sonra ciltli kitabın gerekli sayfasını açtı. Diğer kitabı da elindeydi.
"Dünyevileşme" dedi. Bugünkü konumuz bu.
Şahsiyet inşa ederken, ona zarar verecek unsurları da öğrenmek lazımdır ki bu zararlı mikropları tanıyıp uzak durmak gerek.
Müslümanca dünyaya bakmak isteyen bu gençlere, okuduklarından bir ufuk kazandırmak istiyordu. Efendimiz (sav) "bir ağacın gölgesi gibi" misallendirdiği bu kambur dünyanın hakikatini öğrenmek lazımdır, dedi ve cümleleri ardı ardına sıraladı.
Bu gün dinleyiciler arasında matematik öğretmeni bir öğrencisi de vardı. Böylesi durumlarda çok sevinirdi eski öğrencilerini gördüğünde. Çok sevdiği öğrencileriyle mezuniyetten sonra da görüşüyor olması "vefa" damarının güçlü oluşundandı.
Biz Müslümanların, dünyaya bakışında derin değişikliler oldu modernizmin etkisiyle. Kendi bilgi edinme kaynaklarımızı ve bilgi edinme yöntemlerimizi/usulümüzü kaybettikten sonra başımıza gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Kelimelerimizi, kavramlarımızı yitirdik. Batının ürettiği kavramlarla kendi meselemizi tanımlamaya ve çözmeye çalıştık ve bunda bir sorun görmedik. Zihin makinesine farklı malzemeler atılınca anlamlandıramadığımız değişik ürünler çıktı maalesef.
Eskiden Müslümanlar dünyalıklar için "emanetçi" gözüyle bakardık. Bize verilen her şey; evlatlarımız, malımız, canımız dahi emanettir. Vakti geldiğinden sahibine geri verilecektir. Fakat sonradan ne yaptık? Bu emanetlere sahiplendik. "Kimin bunlar?"sorusuna "bizim" dedik. Bu da bizi dünyadaki "misafirliğimizi" çevirdi "ev sahibi" olduğumuz hissini verdi.
"İslam, Müslümanlar ile dünya arasındaki mesafeyi kapatmak istemez. Zira insan peşin olana çabuk tamah eder. Dünyalıklar peşin, ahrettekiler uzakta da olsa kalıcı ve daha üstündür. Ahret inancı ile insanın dünyevileşmesi engellenmiş olur."
"Ahiret fikrini daha yakından hissetmek için ölüm en canlı haliyle güncelliğini korumaktadır. Kadim tasavvuf kültürümüzde rabıta-ı mevt/ölümü düşünmek gibi bir usul de vardır. Dünya rahatına kapılmaya meyilli fıtratımızı adam etmenin yolları da vardır."
Karşısında oturan genç kızlardan bazıları iki gün sonra üniversiteye dönecekti. Bu genç kızlar Allah uzun ömür verirlerse "gelin" olacaklardı. O konuda da bir şeyler söylemek gerektiğini düşündü ve;
"Sizlerin dünya ile dünyalıklarla tanıştığı en ciddi nokta düğün alışverişinde olacak sanırım. Birbirine aşık, iki insan olarak bir yuva kurmak istiyorsunuz. Tabii boş evde oturulmaz. Beyaz eşyası, mobilyası, takısı falan derken "dünyevileşme" kokusunu salmıştır gönlüne. Eşin dostun kulağına fısıldadığı cümleler kulağında çınlarken "evlenip dinin yarısını daha tamamlamak" fikrini kıyıya koyup "onu isterim, bunu beğendim" dersiniz. Şimdi televizyonda "Gelin evi" gibi bir programından da etkilenmişsiniz o da çabası.
Ayrıca modernizme bağlandıktan sonra aramızda bir fikir daha yayıldı. "Müslüman her şeyin en iyisine layıktır" ya da "Allah kulunun üzerinde verdiği nimetleri görmek ister" gibi yanlış yorumlamaya açık fikirler eşliğinde yürüdük. Sonra hakkını veremediğimiz nimetler etrafımızı kuşattı. Fakirlere, dar gelirlilere yardımda bulunacaktık ama "kapitalist bir patron" olduk çıktık.
Müslümanların en kör noktası; dünyevi işleri dini düşüncelere, dini ilkelere dayandırdığında dini bir ceht ile gayretle çalışıyorlardı.
Sanayide bir firmada müdürlük yapan ve bu anlattıklarımız bilgilerle donanmış bir arkadaşım "Hocam, işçilere bir makinenin parçası gibi bakmaya başlıyoruz zamanla. "Üretime katkısı nedir?" diye düşünüyoruz. Onun bir insan olduğu, ailesi ve çocukları olduğunu bazen unutuyoruz" gibi sözler sarf etmişti.
İmam-ı Gazali'nin İhya u Ulumiddin isimli eserinde bulunun bir hadis-i şerifte Efendimiz (sav): "Allah'ın huzuruna Tihame Dağı kadar ameli olan biri getirilir yine Allah'ın emriyle cehenneme atılır. Çünkü dünyalıktan bir şey önüne geldiğinde haram mı helal mi demeden üstüne üşüşür."
Gençliğimde okuduğumda haram helal çizgisine ne kadar dikkat edilmesini öğretmişti bu hadis bana. Dünya karşısında eğilmeden dik durabilen biri şahsiyetli insandır.
Bu dünyaya fırsatlar dünyası denir. Evet, doğrudur. Aynı zamanda ahretin tarlasıdır. Bu tarlada ekeceksin ki ahrette biçesin. Konuştuğumuz konular her zaman dünya malına yönelik olmamalıdır, dedi ve Rahman'ın sözleriyle bitirdi.
Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah'ı inkar eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık. Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah'ı inkar eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık. (Zuhruf, 33. Ayette)