Halk arasında sıkça konuşulur. Kim İnegöllü kim değil diye,
Herkes kendince kriterler getirir. Bu sorulara insanların yüklediği anlamlar masumedir. Asla ayrıştırıcı bir amaç taşımaz. İlişkilerinde de bu ayrıştırmadan eser göremezsiniz. Onların zihin ve belleklerine bir yerde doğmuş olmak “tanışmayı kolaylaştırıcı ve sağlayıcı bir işaret “ ten öte bir anlamı yoktur.
Ancak modern dönemde, insanların doğdukları yer üzerinden, etnik aidiyetler üzerinden siyasal ideolojiler oluşturulmuştur. Bu ideolojilerin yarattığı pek çok yapı ve kurum ortaya çıkmıştır. O bakımdan son yüzyılın en önemli tartışma alanlarından birini oluşturmuştur.
Bugünlerde çok güncel bir kavram olan “islamafobia” veya geçmişte “yabancı düşmanlığı”, “ırkçılı” gibi pek çok ayrıştırıcı ve düşmanlaştırıcı kavram temelde bu siyasal ideolojilerin ürünü ve Avrupa merkezli olarak gündeme gelmiş bir konudur.
Batı sürekli kendini bir başkası üzerinden tanımlamıştır. Bu sebeple hep kendisi için bir öteki- yani düşman – yaratmıştır.
Okuyucular haklı olarak bu konunun İnegöllü olup olmamakla ne alakası vardır diye soracaklardır.
Sözü hiç eğip bükmeden yazmak istiyorum.
“İnegöllü olmak” kendi başına hiçbir kıymet hükmüne sahip olan bir husus değildir. İnegöllü ya da başka bir yerli olduğu için bireyler değerlenmezler. Aynı şekilde değerlerinde bir nakısa da meydana gelmez. Hiçbir kimse kendi çabasıyla elde etmediği bazı sıfatlar dolayısyla ne olumsuz bir muameleye ne de olumlu bir muameleye tabi tutulmamalıdır. Eğer böyle yapılıyorsa orda adalete aykırı bir durum mevcuttur. Bu bakımdan insanlar belirli sosyal mertebelere ancak ehliyet ve liyakat ile gelmeli veya gelmemelidirler.
Son dönemlerde İnegöl’de gerçekleşen çeşitli sivil toplum veya diğer kurumsal temsile yetkili kişilerin seçimlerinde bu konunun bazen açıktan ama çoğunlukla perde arkasından dillendirildiğini görmemek mümkün değildir. Burada dile getirilen iki husus şudur.
1-Bu makama İnegöllü biri gelmelidir.
2-Bu makama şu memleketten olan ya da şu etnik mensubiyetten olan kişi gelmemelidir.
Her iki söyleme nerden bakarsanız bakın adalete duygusunu zedeleyen, rasyonaliteden yoksun oldukları açıktır. Daha vahim ve yıkıcı olan tarafı ise dışlayıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı ve katıksız faşizan karekterli bir söylem olmasıdır.
Yaşadığımız şehrin gerçeği hepimizin malumudur. Bu şehir son yüzyılda aşamalı olarak mevcut nüfus ölçeyine erişmiştir. Kesintisiz biçimde yurt içi ve yurt dışından aldığı göçlerle mevcut sosyal renkliliğe ulaşmıştır.
Şehir aidiyeti başkasının verdiği değil, kişilerin kendilerini oraya ait hissetmekle gerçekleşen ya da gerçekleşmeyen bir duygu halidir. Eğer bir yerde doğmuş olmak ya da kalış süresi üzerinden aidiyet tanımı yapılacaksa; 1 yıl , 10 yıl, 100 yıl veya 1000 yıl önce gelenler mi ?
Hangisi İnegöl’lü ?
Kafkasya’dan , Balkanlardan gelenleri mi İnegöllü saymayacağız. Yoksa Karadeniz’den, İç Anadolu’dan gelenleri mi ? yoksa sadece Doğu-güneydoğu Anadolu’dan gelenleri mi? Son olarak Suriye’den gelen insanlarımız var. Bunlar mı İnegöllü değildir. ?
Bilmek gerekir ki İnegöl lü kavramına daraltıcı, dışlayıcı ve ötekileştirici çerçevede yorumlayanlar ya bu kavramsallaştırmayla şahsi bir makam ve maddi bir menfaat peşindedirler, veya bu toplumun sulh ve sükununa “kast” amacı taşımaktadırlar.
Bir şehri her bakımdan geliştirecek olan şey, kapsayıcı ve kuşatıcı aidiyet tanımına sahip olmanın yanı sıra, makamların, mevki ve riyasetlerin ehliyet ve liyakate göre el değiştiriyor olmasındadır.