Yokluğun mızrak gibi sinelerde
Nefes bile alıp vermek acı veriyor
Her anımız gurbet
Acı dolu..
Ciğerlerimiz efkar dolu boğazımıza kadar..
Boğazımızda binbir düğüm ,
Gözlerimizden çağlayanlar ha boşandı ha boşanacak..
Hep bir yetimlik boynumuzda..
Hep bir öksüzlük omuzlarımızda..
Ellerine hasret bir baş okşanması hayali başucumuzda gecelerde..
Görmeye yatıyoruz seni yastıklarımıza
Sabah olmamalıydı,güneş doğmamalıydı sensiz geçmişse gece..
Doğmamalıydık şayet sensiz büyüyeceksek..
Kokusunu senden almayacaksa açmamalıydı güller..
Ve seni konuşmayacaksa susmalıydı diller..

Yokluğun çaresizliğin okulu..
Sensiz çıkar yolları çıkmaz ettik
Olurları olmaz kıldık..
Her söylenene kandık
Dünyaya aldandık..
Dinimizi dünyamıza uydurduk gömleğimize kravat seçer gibi
Dünya aynasından baktık kendimize, yakışıklı cesedimize
Pencerenden halimize ahvalimize bakmadık
Emanetine sarılamadık
Arınamadık..

Soluğumuz kış gecelerinde camda soğuk buğu
Görüş mesafesi parmak ucu..
Gururumuz Nemrut Dağı kadar belki de Nemrut’un gururu
Hangi iyi yanımız üflerse gurbete Sur’u
Ters yönden giderken biz
Belki de U dönüşü adamlara takılırız..
Umudumuzun U’su olur birkaç nasihat
Ve bugüne kadar kulak kabartmadığımız asıl kabahat..

Yokluğun, acının tarif edilemeyen yanı
Birbirine düşmüşken biz..
Yokluğun, karanlık sokakta bir başına kalmanın diğer adı
Dünyanın ortasında Gazzeyken biz..
Yokluğun, Yakubun gözleri, Yusufuna kan çanağı
“Peygamber gömleği coğrafyası” kan kokuluyken topraklarımız..

Yokluğun unutkanlığımızın eşiği..
Acıların tetiği..
Uykuda uyuyanların beşiği..

Farkına varamadık erirken günden güne
Ellerimizin küçüldüğüne şahit yazılamadık..
Kardeşimizin kavgasına yetişemedik
O kadar küçüldü ayaklarımız
Fakat bunu bile göremedik..
Tadına varamadık ölülerin etlerini yerken yanlıştan dönmenin
Dilimizin hafızası doğruları unuttu,sildi gitti..
Arkasından koşmadık, büyümedik,yorulmadık
Hep arkasından konuştuk büyük Nebi’nin..

Bir baba İstasyonda son vedasını yapmadan
Mendilini sallamadan
Oğluna karısına son sözlerini söylerken
Son nasihatlerini, belki de vasiyetini çocuklarına emanet ederken
Nasıl da unuttuk Veda Hutbesini..
İstasyonda bize söylenen son sözleri..
Devesinin üzerinden seslenişini..
O “İnsanlık Bildirgesi”ni..
Nasıl da unuttuk her türlü övgü,ibadet,şükrün… Allah’a ait olduğunu
O’nun kendine hiçbir ortağı kabul etmediğini..
Nasıl da unuttuk cahiliye adetlerinin,kurallarının,törelerinin kaldırıldığını
Kızların diri diri toprağa gömülmemeliğini nasıl da unuttuk kızlarımızı üryan sokağa salarken
Toprağa gömmenin evrim geçirmiş halini..
Kulağımıza kurşunlar dökülmüş sanki, epey sağırız,duyup da işitmedik mi
Veda Hutbesini..
İşitmedik mi “Bütün insanların eşit olduğunu; üstünlüğün ırkla değil takva ile olduğunu
Bütün mü’minlerin kardeş olduğunu,herkesin can ve mal güvenliğinin esas olduğunu
Kan davası gütmenin, tefeciliğin kaldırıldığını
Kadınların Allah’ın emanetleri olduğunu
İfrat ve tefritten kaçınılacağını,orta yolun tutulması gerektiğini, itidalli olmayı..
İşitmedik mi şerefimizin namusumuzun Mekke Şehri ve Zilhicce Ayı kadar kutsal olduğunu
Aklımıza hiç mi gelmedi caddelerde,köşe başlarında,ekranlarda namusumuz kirletilirken..
İşitmedik mi faizin kaldırıldığını
Aklımıza hiç gelmemiş olsa gerek sudan ucuz faiz oranlarıyla aldığımız eve girerken..

Doğrulup İstasyon Mesajlarını tekrar tekrar okuyup
Vedadan bir başlangıç çıkarmalıyız..
Bir miladı olmalı çizgimizin sonsuzluğa yürürken..
Sahte avunmalarla zamanımızı harcamayı bırakıp
Gücümüzün yettiği yere kadar koşmalıyız..
Ve oraya geldiğimizde son nefesimiz bize şahit olmalı
Biz de işittiğimiz gibi sormalıyız ömrümüze
Şahit misin? Şahit misin? Şahit misin?
….
Yokluğun, çölde izini bulabilmenin çırpınışı
İzlerin, kurtuluş yolunun pusulası..
Görebilen gözler ver Ya Rab
Geceler katran karası..