Son 100 yılda ülkemizin nüfusunda büyük bir dönüşüm yaşandı. Bu dönüşüm nufüsun hem niteliklerinde hem de niceliklerinde yaşandı.
Bugünkü siyasi coğrafyada yüz yıl önce 20 milyona ulaşmayan nüfus bugün 80 milyona ulaşarak 7-8 misli artmıştır. Keza geçen yüzyılda nüfusun sadece 20 lik bölümü şehirlerde yaşarken kalan bölümü kırsal alanlarda hayatını sürdürmekte idi. Bugün ise sayısal değerler tam tersi durumu gösteriyor. Yani nüfusumuzun 80 ni artık şehir ve şehir hükmündeki bölgelerde yaşamaktadır. Kısaca kırsal nüfus son yüz yılda kentsel nüfusa evrilmiştir.
Bu gelişmeyi sağlayan temel özellik Türkiye’de ki ekonomik siyasi ve sosyal gelişmelerdir. Üç önemli göç dalgası yaşanmıştır bu dönemde.
Birinci dalga; 1950 de başlayan Türkiye’nin ekonomik gelişmesi, tarımda makine kullanımının yaygınlaşması ve buna bağlı tarımsal iş gücünün boşa çıkması… Boşa çıkan iş gücünün şehirlere akını
İkinci dalga; 1980 lerden sonra Türkiye’de ulaşım ve iletişim alanında yaşanan değişmelerin kırsal alanları şehirlere yakınlaştırması ve şehre erişimi kolaylaştırması, İlk otoban yolların ve otomatik telefon görüşmelerinin başladığını hatırlatalım.
Üçüncü dalga; 1990’lı yıllar Ülkemizin bir bölgesinde şiddetin tırmandığı, ve insanların can güvenliğinin büyük oranda ortadan kalktığı dönemdir. Bu dönemde dört bine yakın köy boşaltılmış, köylüler göçe zorlanmıştır.
Üç büyük göç dalası yaşanırken tüm göçlerin ortak bir özelliği plansız göç şeklinde gerçekleşmiş olmalarıdır. Planlanmadan gerçekleştiği için de hem göçmenler hem de yerleştikleri yerin mukimleri ve kentsel çevre için dramatik sonuçlara yol açmıştır.
Bir diğer husus ta göçlerin adeta kitlesel ölçekte olması ve gelen nüfusun kentsel niteliklere ( iyi eğitim,kalifiye işgücü) sahip olmamasıdır.
Sadece dramatik sonuçlarını değil, burada siyasal ve ekonomik pek çok başka çıktısından söz etmeğe gerek duymuyorum bile…
Genel de ülkemiz, özelde yaşadığımız şehir insan göçü alma bakımından nasıl bir seyir izleyecektir ? Çünkü şu zamana kadar bu şehir göç alan bir şehir konumundadır. Halen şehrimiz her türlü işgücüne ( nitelikli, niteliksiz) şiddetle ihtiyaç duymaktadır. Bu ihtiyaç ta her gün artarak devam etmektedir. Çünkü şehrin işgücü piyasasına yeni iş gücü girmezken, yatırımlar geometrik sayılabilecek ölçekte artıyor. Her yeni yatırım yeni işgücüne ihtiyaç duyuyor.
Ancak şunu belirtmek gerekir ki; hem Türkiye için hem de şehrimiz için kitlesel göçlerin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Olağanüstü bir gelişme olmadıkça ülkenin iç dinamikleri kitlesel bir göçü olanaksız kılmaktadır. Şehir-kır dengesi olağan dengeye gelmiştir. Bundan sonra sadece nitelikle iş gücünü alma şansımız bulunmaktadır. Nitelikli iş gücünü almak için de gerekli ekonomik imkanlar altyapısını ve şehrin bir bütün olarak daha nitelikli insanların yaşamasına imkan tanıyacak donanımlara erişmesini sağlamak gerekmektedir. Bu konuda başta şehri yönetenler olmak üzere tüm şehir meskunlarına önemli vazifeler düşmektedir.