Elhamdülillahi RabbilAlemin Vessalatü vesselamü ala Resulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmaiyn.

Evet, bu çok yaygın olarak Selefi/Vehhabi çevreler tarafından ifade edilen bir şeydir. Bu uluhiyet ve rububiyet tevhidi hep bu şekilde anlatılır eserlerinde, bu şekilde işlenir. Şimdi, tevhid-i uluhiyet ve tevhid-i rububiyet ayrımı bizzat kendisi Kuran'a ve Sünnet'e dayanıyor mu? Kur'an'da ve Sünnet'te bunun bir zemini var mı? Bunun üzerinde durmak lazım.
İnsan-insan ilişkilerini, insan-devlet ilişkilerini kendi hayatıyla ilgili düzenlemeleri, birinden yardım istediğimizde ya da Allah'tan bir şey isterken araya bir varlık koyduğumuzda buna "başkasına tapınmak" diyorlar. İşte bu da Cenab-ı Hakk'ın ilah olma vasfında O'ndan başka ilah tanıma anlamına gelir. Dolayısıyla bir kimse tevessülde bulunduğunda uluhiyet tevhidini ihlal etmiş olur, dolayısıyla şirke düşmüş olur. "Kainatı Allah yarattı, rızkı O veriyor" demenin bir anlamı kalmıyor, dolayısıyla bu kimse müşriktir diyorlar.
İşte bu meseleyi biraz açmamız lazım. Bu tevhidin, uluhiyet ve rububiyet tevhidinin Kur'an'da İbn Teymiyye, M. bin Abdulvehhab ya da günümüz Vehhabilerinin ileri sürdüğü gibi kesin ayrıma gidebileceğimiz bir zemini var mıdır? Burası tartışmalı... Müşrikler Allah'tan başka Rabb olmadığına inanıyorlar, onların problemi Allah'tan başka ilah tanımaları, dolayısıyla bir kimse Allah'tan başka ilah tanıma ya da ilah tanıdığı anlamına gelecek işler yapsa o kimsenin imanı muteber değildir, o kimse müşriktir, diyorlar. Bunu Kur'an'daki "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler." (19) ayetine dayandırıyorlar. Fakat Allah'tan başka Rab tanımadıkları iddiası bizzat Kur'an-ı Kerim'in kendisine aykırıdır. Yani Kur'an-ı Kerim'de müşriklerin Allah'tan başka Rabb tanımadığını ifade eden bir ayet yok, tam aksine Allah'tan başka Rabb tanıdığını, Allah'tan başkasına da Rabblık vasıfları atfettiğini gösteren ayetler var.
Dolayısıyla Tevhid-i Uluhiyet, Tevhid-i Rububiyet dengesi ayetler esas alınarak sağlaması yapılmış bir sistem değil. Mesela Al-i İmran Suresi'nde müşriklere hitaben "Ve size: Melekleri ve peygamberleri ilahlar edinin, diye de emretmez." buyruluyor. Onlar Allah'tan başka varlıkları; melekleri ve peygamberleri Rabb edinmişler. Tevhid-i Rububiyet kısmında problem var yani. Sizin dediğiniz gibi müşrikler Tevhid-i Rububiyet tevhidine inanıyor değil, Tevhid-i Rububiyette problem var. Keza aynı şekilde Yusuf Suresi 39. ayette Hz. Yusuf (a.s)'ın arkadaşlarının rüyalarını yorumlamadan önce tevhidi tebliğ ediyor. Fırsat bilip tevhidi anlatıyor, arkasından rüyaları yorumluyor. "Birbirinden farklı ilahlar mı hayırlıdır yoksa Vahid ve
Kahhar olan Allah mı?" Birbirinden farklı Rabblerden söz ediyor. Hz. Yusuf (a.s) onların birbirinden farklı Rablere iman ettiğini ifade ediyor, dolayısıyla Rububiyet tevhidi diye bir şey yok, yani müşrikler Allah'tan başka Rabb tanıyorlar.
İbn Teymiyye ve onu takip edenlerin uluhiyet tevhidi ve rububiyet tevhidi tarzındaki ayrımının çok da Kur'ani bir temeli olmadığını, Kur'an'da bu ayrımla uyuşmayan ayetleri gördük. Bu ayrımda ısrar etmenin çok fazla anlamı yok. Zira biliyoruz ve Kur'an'ın birçok ayetiyle de sabittir ki şirk koşanlar uluhiyetle şirk koşuyor, rububiyet tevhidine iman ediyor gibi kesin bir ayrım yapmak mümkün değil. Uluhiyet tevhidinde de şirk var, rububiyet tevhidinde de şirk var. Kur'an'ı Kerim her iki kavramla ifade edilen şirke de yer veriyor. Dolayısıyla başka bir maksada ulaşmak için böyle bir ayrımı mutlaklaştırmak doğru değil.
Nitekim İbn Ebi'l-İzz şerhine(20) baktığımızda böyle kesin bir ayrım yapmanın çok da mümkün olmadığını görüyoruz. Konu hakkında detaylı izahattan sonra işi biraz gevşetmek zorunda kalıyor ve aynen şöyle diyor İbn Ebi'l-İzz:
"Sıfat ve fiillerde birbirine denk iki yaratıcının varlığını kabul etmek anlamında Rububiyet, şirk koşmanın imkansız olduğu insanlar tarafından kesinlikle bilinen husus olduğu halde bazı müşrikler alemde kısmi bazı şeyleri yaratıcı olduğu inancına sahip olmuşlardır. İki tanrı kabul eden Seneviyye'nin varlık hakkında görüşü..." diye devam ediyor. Demek ki insanlar rububiyet tevhidinde iman ediyor, uluhiyet tevhidinde şirke düşüyor yahut uluhiyeti kabul ediyor, rububiyet de şirke düşüyor gibi kesin ayrım yapmak doğru değil. Kur'an ve Sünnet tarafından da o ayrım bu şekilde mutlak tarzda ortaya konulmuş değil. (1)(Devam Edecek) Fi emanillah.