Sorular Ve Cevaplar-2

Abone Ol

SORU: Döviz alım-satımı caiz midir? Özellikle fiyatlar düşünce alıp, pahalılanınca satarak, bunu sürekli bir kazanç yolu olarak kullanmak meşru olur mu?

CEVAP: Temelde nakit para çeşitlerinin peşin olarak birbiriyle mübadelesi caizdir. Ancak, büyük ölçüde gayrimüslim ülkelerin kağıt paralarına revaç sağlamak ve bunları bir tasarruf aracı olarak iddihar etmek o ülkelerin sürekli güçlenmesine yardımcı olmaktadır. Bu bir ticari rant'tan çok, karşılıksız olarak basılan kağıt paralar yoluyla, büyük bir satın alma gücü sağlayan ve ekonomisi güçlü ülkeler lehine sürekli prim kazandıran bir sistemdir. Üstelik bu kazandırma tek yanlı olmaktadır.Nitekim, mesela Türkiye'de milyarlarca dolar veya mark tedavülde dolaştığı halde, ABD veya Almanya'da Türk lirasının dolaşımı sözkonusu olmamaktadır.Bununla birlikte, ekonomik bir değer ifade ettiği için bir mü'min, tasarrufunu bu paralardan birisine bağlamış ve ihtiyacı olunca da yeniden Türk lirasına çevirmiş olabilir. Bunda bir sakınca bulunmaz.

Ancak büyük meblağları, ucuzladığı sırada dövize çevirip, pahalılaşınca satmak, döviz büroları önünde nöbet bekleyerek yeniden ucuzlayınca almak, tekrar pahalılaşınca satmak işi, spekülatif bir muameledir. Yani arz-talep dengesini sun'i olarak etkileyip, birçok kimselerin zararına yol açmaktır. Döviz biraz düşünce büyük bir talebin ortaya çıkması yeniden fiyatları yükseltmekte, yükselince de, aşırı döviz arzı yüzünden fiyatlar yeniden düşmektedir. Bu fasit daire dönerken, bu arada dövizle borçlu veya alacaklı olanların hakları etkilenmektedir.Bu yüzden mü'minin piyasayı sun'i olarak etkilemeye yönelik bu gibi muamelelerden uzak durması şiarı olmalıdır.

SORU: Günümüzde dövize olan talebi azaltıp, döviz fiyatlarına istikrar kazandırmak için, banka faizlerini yükseltme yoluna gidiliyor. Döviz yükseldikçe de faiz yükseliyor.Bu da enflasyonu arttırıyor. Böylece ekonomi bir fasit daire içinde sürüp gidiyor. İslam'ın iktisadi sisteminde faiz unsuru bulunmadığına göre bu finansal kaynaklar arasındaki denge nasıl kurulabilir?

CEVAP: Önce şunu belirtelim ki vahiy ve sünnet çizgisinde düşünen bir İslam toplumunda faizli finansman kaynakları yerine risk (kar-zarar) esasına dayalı bir ekonomik yapılanma söz konusu olacaktır. Bu yüzden kaynaklar arasındaki dengenin de bu yapıya göre değerlendirilmesi gerekir.Günümüzde tasarruf sahiplerinin yöneldiği yatırım alanları döviz, altın, banka, hisse senedi, tahvil, hazine bonosu ile gayri menkullerden ibarettir. Bu arada bazı müteşebbislerin doğrudan üretim veya ticarete yöneldiği de oluyor. Bunlardan faizli olanları bir yana bırakırsak döviz, altın ve hisse senedi yatırımları arasında bir denge politikası akla gelir. İslam'da parayı piyasadan çekerek iddihar etmek yerine onu üretim veya ticaret faaliyetleri içinde hareket halinde tutmak esastır.Çünkü Allah'ın Rasulü zekatın yeyip bitirilmemesi için yetim mallarının işletilmesini istemiştir. Diğer yandan bugünkü aldığı uygulama şekli ile hisse senedi alım-satımlarının üretime ve yeni üretim alanlarına ne gibi katkısı olduğu tartışılabilir. Bu yüzden önce sermayesi, kuruluş statüsü, kan paylaşım şekli ve işleyişi ile tasarruf sahiplerini celbedilen ortaklıkların meydana gelmesi gerekir. Bunu tasarruf sahipleri üzerindeki güvenini yitiren günümüzün bankacılık sektörünün, ya da konuyu kapitalizm çizgisinde algılayan müteşebbislerin başarıya ulaştıramayacağı belli olmuştur. Bu yüzden emanet ehli mümin müteşebbis ve iktisatçıların öne çıkarak yeni finansman kullandırma modellerini hayata geçirmesi beklenir.

İşte, halkın tasarrufları araya banka gibi aracılar girmeksizin doğrudan doğruya üretime, ticaret ve ihracata yönelik projelere çekilebilirse dövize olan talep azalır ve tabii dengesini kurabilir. Bunun için ise üretime yönelik şirketlerde yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardır. Ayrıca ticari iktisadi dinamikleri harekete geçirebilecek ve yönetebilecek yeteneğe sahip genç müteşebbislerin inandırıcı projeler üreterek sermaye sahipleri ile iş birliği yapmalarına ihtiyaç vardır.