İşler, güçler, işlemler her türlü canlı mahlukat tarafından bir misyonu tamamlamak üzere yapılıyor. 'Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.' ama insan olan mahlukatın yoğurt yiyişi farklıdır. Her canlının bir ailesi ve bir aile yapısı ile bir yönetim erg sistemi var. Bazı canlılarda yönetim hiyerarşisi insanlardan daha faşist bir sistemi içinde barındırmakta. Bu canlıların hayat hikayeleri incelendikçe, izlendikçe, irdelendikçe yönetim sistemlerinde bazı kuralların olması gerektiği insanın aklına nakşediliyor. Canlı mahlukatın yaptığı iş, güç ve işlemler sırasında insan mahlukatının dışında sanatı hayatının bir parçası haline getiren ve hayatın zor şartlarını kolaylaştırmak için yeni buluşları bulmak için ARGE çalışması yapan başka bir mahlukatın olmadığını görmek mümkün. İnsan mahlukatı yaptığı eylemler ile hem kendi hayatını hem de diğer mahlukatın hayatlarının devam etmesini engellemekte, yaşam alanlarını yaşanılır halden çıkararak adeta zindan hayatı inşa etmektedir. Hemen hemen her canlı kendine öyle veya böyle bir yuva yapar, hayatını devam ettirmek için yiyecek stokunu yapar, kendisini doğanın her türlü zorlu şartlarına ayarlar, bu hayatın doğal dengesi içinde sürekli olarak tekrarlanıp durur.

Canlı mahlukat içinde kendi geleceğini, neslinin geleceğini nefsani duygularının arkasına atan insandan başka mahlukat yok gibi. 'Ne oldum deme; ne olacağım de.' denilerek insan mahlukatının yaşam felsefesine tasavvufi bir yaklaşım verilmek istenmiş ancak gel gör ki insan mahlukatı bu düşünceye uymamak için kendince çeşitli yol yöntem ve bahaneler bulmak için 'Kırk dereden su getiriyor'. Nefsani duygularını yine ön plana çıkarma telaşıyla işini, gücünü ve işlemlerini kuralına uygun yapmaktan imtina ediyor.

İnsan mahlukatı kişisel gelişimini nefsani duygularının arka planına atarak bireysel gelişiminin artmasına çaba göstermeye başlaması onu diğer mahlukatın üzerinde bir mahlukat olmasına vesile oluyor. Bireysel gelişim, kişisel gelişimin olgunlaşmasına, arkadaş ve dost çevresinin artmasına hem de taraftarının artmasına yardımcı oluyor, katalizörlük görevi yapıyor. Nefsani duyguların nitelik olarak arkadaş, dost ve taraftarın önüne çıkması halinde işte o zaman 'Ne oldum deme; ne olacağım.' Paradigması devreye giriyor, bu zamana kadar elde edilen kazanımlar tepe takla kaybolup gidiyor.

İnsan mahlukatı akraba, arkadaş, dost, taraftarının desteğiyle mevkilere ve yönetim erginin içinde kendisini buluyor. Kendisi için zembil içinde sunulan yönetim kudretini yine kendisinin arkadaş, dost, taraftarına karşı uyguladığı hoyratça yaklaşımıyla kaybediyor. Bu tür insan mahlukatı mezarlarda sayısızca bulunmakta, kimse de hayırla yad etmemektedir.

Kozmik yapı içinde yaratanın takdiriyle, kaderin cilvesiyle makama ve mevkie sahip olanlar hakkın, hukukun ve adaletin emredici hükümleri içinde objektif davranmayı becerebildiği oranda makam ve mevkiini koruyabiliyor. 'Burnundan kıl aldırmayan' tavırlar içinde olan insanlara tepeden bakan, mevkiini ve nereden geldiğini unutan, umursamaz görünen, hoyratça ve nezaketten uzak davranış sergileyen, kendisini ulaşılmaz kılmak için yaptırdığı zırhlı kaleler onun yok oluşunun hızlanmasına vesile olacak ve tarih sahnesinde ismi anılmadan silinip gidecektir.

Tarihin yapraklarına bir iz bırakmak isteyenler yaptıracağı iş, güç ve işlemlerde kariyer, liyakat ve ahde vefa örneği gösteren çalışanlar ile işbirliği yaptığı zaman misyonunu tamamlayabilecektir. Kendine zırhlı kaleler ören ve 'Kraldan çok kralcı' olan yalakalar ile hiçbir yere gidilemeyeceği aşikardır. Kendini pohpohlayan, gerçeklerin görülmesini istemeyen yalaka insanları kendine taraftar seçen kişilerle tarihin sayfasına bir iz bırakamadan bu dünyadan göçeceğini bilmelidir, onun için yaşamış olduğu hayat ha var; ha yok olur, bir şey fark etmez.