Her haliyle üzerime gelen bu hastalığı yenmem için gönderilen ilaçlar gözümü korkutuyor. Hastalığımın özellikleri bana dinlenmemi söylüyor. Yığılan işleri düşündükçe, ilaçların beni hızlıca ayağa kaldırmasını umuyorum.

Üç ayrı ilaç kutusu. Her birisinde farklı adette haplar var. Bir araya geldiklerinde bir işe yaradıkları gibi hepsinin üzerine ne zaman almam gerektiği yazılmış. Acaba kaç gün sürer bu hastalık diye düşünürken doktorun "Sabırlı olmalısın." sözünün tam karşılığı yok bende.

Kutulardan içinde en az hap olanı seçtim. Kutuda on dört tane hap vardı. Bu da en iyi ihtimalle hastalığın on dört gün süreceğine delil olabilirdi. Bense en kötü ihtimalle on dört gün sürmesini beklerken, yatakta yirmi iki gün geçirmek zorunda kalacağımdan habersizdim.

Benden istenen ne varsa yapmış olsam da beklenmeyen bir etki hastalığımın uzamasına sebep olmuştu. Onuncu günden sonra ulaştığım doktorum yaptığı testler sonucunda ilaçların etkili olduğunu ancak zaman gerektiğini söyledi. "Hani bu ilaçlar" diyecek oldum ki "Her şeyin bir vakti var." diyerek telefonu kapattı.

Vakti var ama nereye kadar var? Bunu belirleyen ne? "Neyi eksik yaptığımı söylese ya." diyerek hayıflanmam o geceyi biraz daha zor geçirmeme sebep oldu. Uyku tutmadı. Yine ellerimi açarak dua etmeye başladım.

Her şeyin kurallarının belli olduğunu zannetmemle alakalı bu durumun dualarımla alakalı olduğunu anlamam içinse yirmi birinci günü görmem gerekiyordu. Filmlerin klasik son sahnesi gibi. Herkes için gerçek ama herkes için klasik bir sahne.

"Bana bir adam gönder de beni ayağa kaldırsın." derken aklıma hep bu hastalıktan çabucak iyileşmiş olan arkadaşımın doktoru geliyordu. Hemen arkadaşımı arayıp o doktorun telefonunu istedim ama ne çare, adamın yurt dışına çıktığını söyledi.

Hastalığımın on dördüncü gününde arayan arkadaşım doktorun geldiğini ve istersem muayene olabileceğimi söylemişti. Üzerimdeki ağırlık henüz geçmemişti, kendimi doktorun kapısında buldum. Kısa bir muayene edip, kullandığım ilaçlara baktıktan sonra bu hastalığı yenmek için bu ilaçların yeterli olmayacağını söylemişti. Elime tutuşturduğu reçeteyle yeni bir ilacın peşine düşüvermiştim.

Yatağımın kenarında korkuyla elime aldığım kutunun içindeyse toplam yirmi bir tane hap vardı. "Üzerine bir de yirmi bir gün mü?" derken telefon çaldı. Annemin kısık sesle söylediği cümle hep bildiğimi ama hiç görmediğimi gösterdi.

"Evladım" dedi annem, "Şifa ne doktorda ne hapta. Şifa, Rabbimin elinde, o da zaman kuşunun kanadında." Kader, zamana iman etmektir.

Yedi gün sonra ayağa kalkıp ofisime döndüğümde klasik bir mimar olarak zamanın estetiğine ve kaderin zevkine varmaya başlamıştım. Benden çok acil çizim bekleyen müşterimi kaybetsem de kaybetmediğimi anladım. Anlamak için yaşadım. Yaşamak için anladım.

Normal şartlarda yirmi bir günden daha az sürede iyileşebileceğim hastalığımı beğenmediğim için on dört günlük sabır testine dahil edilmiştim. Her seferinde ha bugün derken neden bugün demeye başladığımı göremeyecek hale gelmiştim.

Birinin bana gerçekleri göstermesi, sabrı cemili öğretmesi gerekiyordu.

Dualarımda kaderimi değiştirenin kim olduğunu unutarak bir doktorun bu süreyi yirmi bir güne tamamlamasını arzu etmiştim. Arzularımla çaldığım her kapının eşiğinde beni bekleyen yine bir bendir. Rabbimin kapısını çaldığımda gönlüme huzur veren Feyzi İlahi'dir, öğrenmiş oldum. "Yirmi bir gün daha mı?" diye düşünürken annemin telefonda yine bana Rabbimi hatırlatmasıyla bu hastalıktan yedi günde kurtulmuştum. Arada geçen fazladan on dört gün için fazladan demeye artık cüret edemiyorum.

Kader bir eğitmen olma gerçeğiyle bana dünü, bugünü ve yarını öğretirken canımı fazla yakmamıştı Elhamdülillah. Sonuçta, sonuçları değerlendirerek kendimi değiştirme fırsatı da sunulmuştu ki en çok da buna şükrediyorum.

Yine bu olayı tekrar tekrar düşlediğimde akılla baksam gerçek sebep ve sonucun ne olduğunu bulmakta zorlanıyorum. Gerçekten olaya farklı zamanlarda dahil olan ben; ilk doktorum, arkadaşım, annem, son doktor, zaman, ilaçlar, işim, duam arasından seçsem, sahi bu olayın kahramanı kim?

Kader, zaman kuşunun kanadına asılıdır. O da kahramanın esrarıdır.

TEVHİD OCAĞI