Bir düşünür ağırlamak heyecan verici idi. Dağınık saçları, bilim adamına mahsus gözlükleri, matruş ve ilk bakışta tedirginlik veren siması. Takım elbise ve kravatla oluşturulmuş bir aksesuar. Samimi, içten bir karşılaşma... Meşhur İnegöl Köftesi ikram etmezsek en büyük kusuru işlemiş olurduk.
Eşi ile teşrif buyurmuşlardı İnegöl'ümüze. İlk defa geliyordu. Güzel hislerle ayrılmalıydı buradan. İnegöl hakkındaki beklentisi ile karşılaştığı İnegöl ve İnegöl hakkında bizden aldığı bilgiler karşısında hayretini ifade ediyordu zaman zaman.
İzzet-i ikramdan sonra İHMED lokalinde mini sohbet için bekleyen dostlarla gece yarısını bulan muhabbetler... Gündemdeki konular, yazılanlar, memleket üzerindeki garip olaylar hakkında bilgilenmek istiyorduk.
Derneğe girer girmez, sıcak bir atmosferle karşılandık. Sorular... Muhabbetler... Azar azar eriyen kitle ve "hatıra kalsın deyü" sabitlenmiş kareler.
Ertesi gün Cuma namazından sonra dersimin olduğu sınıfla Edebiyat Odasında keyifli bir sohbet daha yaptı. "Biz de hocalık var ya dedi ve sorularla yola çıktı. Sorular, makes bulmuyordu üniversite sınavıyla, denemelerle istila edilmiş öğrencilerimin zihninde.
Sonra kürsünün başında, "kendi çağınızı mı yaşıyorsunuz gençler, kendi kültürünüzü mü yaşıyorsunuz, yoksa başkalarının ürettiği kültürü mü yaşıyorsunuz?" gibi yakıcı sorularla zihinleri toplamaya bir noktaya çağırmaya başladı.
Hayata atılacak bu gençlere böyle önemli sorular sormak, böyle derin sorular sormak bir nebze boşa kürek sallamaktı sanki. "Son yüzyıl kayıp bir zaman dilimi bir Türkler için. İnsanlık tarihinde bin yıldan beri tarih yapan bir millet olan Türkler son yüzyılda tarihte tatil yapıyorlar. Başkalarının ürettiğini tüketiyoruz."
"Cami, havra ve kilisenin olmadığı toplum, İslam toplumu değildir" deyince şaşırmıştım. Farklı kültürlere yaşama hakkı veren bir kültürün insanlarıyız bizler. Çağdaş ve modern denilen Avrupa farklı kültürleri hazmedecek bir genişliğe sahip değil henüz. Batı her zaman öncelikle "ötekileştirmeye" çalışır ve ötekileştirdiğinin üzerinden kendini tarif eder."
"Bizler tarihte iki büyük yürüyüş yapan bir milletiz. Asya'nın içlerinden Avrupa'ya kadar yürümüş ve o yürüyüş esnasındaki birçok kültürle karşılaşmış bir milletiz. O kültürleri mezcetmişiz... Bu bizde özgüven oluşturmuştur."
Şimdilik aklımda kalanlar bunlar sanırım.
Akşamki konferansta gündemdeki konulara da değindi. Medeniyet açısından geldiğimiz noktayı işaret etti. Bu millet bir kez daha tarihteki yürüyüşüne çıktı. Bu yürüyüşü durdurmak istiyorlar. Başbakan hakkında kullandığı olumsuz sıfatlamayı herkes tersinden anladı. Bir filozof gibi tanımlandırdı, herkes gülümsedi . Alkış koptu salonda ancak Yusuf Hoca bundan hoşlanmadı. Kürsüde sırtını döndü millete, yüzünü sakladı. Kasım kasım kasılmadı, mütevazılık çok da yakıştı bilge adama...
Ülkemizin içinde bulunduğu halin değerlendirmesini yaptıktan sonra zihinlerde kalan şu cümlelerdi belki . Şebekeyi çökerteceğiz, Başbakanı yedirmeyeceğiz, Cemaati ezdirmeyeceğiz. İşte bilgece ifadeler bunlar. Kısa ve öz. Vurucu ve sarsıcı.
Kendime bir vazife çıkarır gibi oldum. Ülkemizi bu dar boğaza sokan şebekenin yaptıklarını beğenmeyen birçok, Allah için iyi niyetli, kardeşlerimiz var. Onlarla atışarak tartışarak gücümüzü, memleketin enerjisini yok etmemeliyiz. Hakikaten, şeksiz şüphesiz yolsuzluk yapanları, haksız kazanç elde edenleri aramızda görmek istemediğimiz gibi şebeke elemanlarının savunmasını terk etmelerini da bu kardeşlerimizden bekliyoruz.
.