Öğretmen olduğumdan mı nedir, ülkemizde yaşanan her türlü olumlu ve olumsuz olaylara, olumlu ya da olumsuz tepki veriyorum. Her iktidara gelen ve elinde yönetim erkini bulunduran bütün zevat her türlü görevlendirmede kariyer ve liyakate önem vereceğini ve görevlendirmelerin de bu paradokslar dikkate alınarak yapılacağını söyler durur. Milli Eğitim Bakanlığı teşkilatına 1990 yılının aralık ayında öğretmen olarak adımımı atmıştım. O zamandan bu zamana kadar sürekli yenileşme, değişim ve dönüşümden bahsedilir, her yeni gelen bakan yeni müjdeler vereceğini söyleyerek insanları umutlandırır.

Milli Eğitim Bakanlığının eğitim teşkilatlarında görevli eğitim personelinin özelliği diğer bakanlıklarda görev yapan personellerden daha farklı özelliklere sahip bir yapıdadır. Bu yapıyı yönetmek, aynı amaçlara yönlendirmek çok kolay bir iş olmadığını söylemek istiyorum. Öğretmenlerin hepsi üniversite mezunu ve bütün öğretmenler potansiyel yönetici, potansiyel denetici ve toplumu aydınlatma konusunda potansiyel birer elçi durumdadırlar. Öğretmenler arasında bir astlık üstlük ilişkisi yoktur sadece makam farkı vardır. Bu makam farkı da her iktidar döneminde olduğu gibi bu iktidar döneminde de kim iktidara yakın söylemler ya da faaliyetler içinde olursa o makam koltuğunu kapmaktadır. Makam koltuğunu kapmalar sadece söylem ve eylem ile de olmamakta, karar vericilerin içinde tanıdık ya da akrabanızın olması da gerekmektedir. Her ne kadar yazacaklarımı kimse kabul etmese de gerçekler yazdığım gibidir, makam koltuğu kapma da liyakat ve kariyerin ön planda tutulacağı söylense ya da yazılsa da bu uygulamada hiçbir zaman söylendiği gibi olmamıştır. Bizim oğlan olsun da çamurda olsun mantığı hep ön plandadır.

3 Kasım 2002 yılında yapılan genel seçimlerle birlikte bugünkü iktidar on dokuz yıl boyunca kesintisiz olarak hükümette kalmayı başarabildi. Bu süreç içinde ne yazık ki Milli Eğitim Bakanlığına öğretmenlik yapmış kimse bakan olarak görevlendirilmedi. Öğretmen olduğunu iddia ettiğimiz yere göğe sığdıramadığımız, eğitim kökenli dediğimiz Ziya Hocamız da maalesef fiilen öğretmenlik yapmış biri değil, akademisyenlik yapmıştır.

2002 seçimlerinin üzerinden on dokuz yıl geçmiş ve bu on dokuz yıl boyunca şimdiki bakanımız dahil sekiz bakan atanmıştır. Sekiz bakanın, ikisi hukuk kökenli, biri hukuk ve mühendis kökenli, biri işletme kökenli, ikisi akademisyen, birisi akademisyen mühendis kökenli, birisi de akademisyen pdr kökenlidir. Şimdi ne var bu görevlendirmelerde diyen çıkabilir ama ben öyle düşünenler gibi düşünmüyorum. Biliyoruz ki okul çok paydaşlı bir yapıdan oluşmakta. Bu yapının içinde öğretmen, öğrenci, veli, yönetici, memur, yardımcı personel ve toplumu oluşturan diğer kesimler bulunmakta. Ne yazık ki bazı bakanlar okulları birer fabrika, öğrencileri de mamul edilmiş birer madde olarak gördüler.

Okullar bir fabrika sistemi gibi düşünülmemeli. Fabrikada bir ham maddeyi sistemin içinden geçirdikten sonra istediğiniz nitelik ve nicelikte ürün elde edebilirsiniz. Okullarda ham madde olarak düşünülen öğrenci kesiminin hepsinin ham maddesi aynı nitelikte olmadığı gibi, okul yapısının içinde bulunan öğretmen, öğrenci, yönetici, veli, memur, yardımcı personel ve toplumu oluşturan diğer kesimler aynı nitelikte olmadığından çıkan ürünler her zaman farklılıklar göstermekte. Milli Eğitim Bakanlığına bireysel farklılıkları bilen tebeşir tozu yutmuş, fiilen öğretmenlik yapmış bakanların görevlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Öğretmen dışında yapılan bu görevlendirmeler öncelikle şahsım olmak üzere inanıyorum ki bütün eğitim camiasını ciddi anlamda üzmektedir. Eğitim camiası biliyor ki, eğitim camiasının sorunlarını yine eğitim camiasından gelen birisi ancak çözebilir. Eğitim camiası karşısına çıkan bakanının kendi dilinden konuşmasın bekliyor, bakanının ayaklarının yere basmasını istiyor. Konuşmalarını eğitim diliyle yapmasını arzuluyor. Koyma su ile kuyunun dolmadığını biliyor.

Bakanımız göreve başlar başlamaz, pandemi nedeniyle okulların tatil edilmesi lükslerinin olmadığını söylüyor. Bu söz ile Ziya Hoca'nın görevi yapmadığını mı dile getirmek istiyor bu söyleme bir anlam veremedim oysa kendisi de bakan yardımcısıydı. Ben Milli Eğitim Bakanından daha bilimsel veriler ışığı altında demeç vermesini beklerdim. Kısacası okulların tatil edilmesi süreci politik kaygılarla değil, bilimsel veriler ışığında yapılabilmelidir. Okulların açık olması ya da kapalı olması ona buna, şuna göre ya da o siyasi, bu siyasi şahsiyetlerin düşüncelerine, söylemlerine ve kaygılarına göre değil, dünya ve ülkemizde ki bilimsel gelişmelerin sonucuna göre yapılabilmelidir.

Milli Eğitim Bakanlığına okullarımızda fiilen öğretmenlik yapmış bir bakanın görevlendirilmesi dileğimle.