Seherin enerjisini almak için hep erkenden kalkardı. Dedesi derdi 'Oğlum erken kalk, erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır. Erken kalkarsan bütün rızık kapıları açıktır ve o rızık kapılarından birinde sen de nasibini bulursun.' Dedesinin bu sözünü kulağına küpe yapmıştı Burkay onun için her daim seherde kalkardı. Seherin enerjisini hissetmek için çıkar uzun uzun dışarının temiz havasını içine çeker ruhunu dinginleştirdikten sonra eve döner huşu içinde ibadet görevini yerine getirirdi. Bu aksiyon Burkay'ın günlük aktiviteleri için yeterli olmazdı, eşofmanlarını sırtına giydiği gibi kendisini evlerinin yakınında bulunan spor sahasına atardı. Parkta sabah sporunu yaptıktan sonra işinin peşine koştururdu.

Spor yapmaktan kasları belirginleşmiş hayal ettiği bir vücut yapısına kavuşmuştu. Siyah kıvırcık saçları perma yapılmış gibi duruyordu, zeytin gözleri çakmak çakmak parlıyordu. Duyguları ne kadar sevgi ile dolu ise dış görünüşü de o kadar sertti. Dış görünüşünün sert mizacı, ruhunun şefkat dolu duygularını adeta gizliyordu. Burkay üniversite eğitimini bitirmiş ancak mesleğine uygun bir iş bulamamıştı. İşsiz güçsüz gezmeyi kendine yakıştıramadığı için her ne iş bulursa o işte çalışırdı. Bazen fiziksel güç gerektiren işlerde bazen zihinsel bir süreç isteyen işlerde bazen de eğlenmeye yönelik organizasyonlarda çalışırdı. Bütün bu gelgitli çalışma şartlarına rağmen mutluluğundan bir şey kaybetmiyordu.

Burkay'ın ailesi, babasının işi nedeniyle başka bir şehirden göç etmişlerdi. Babası devlet memuruydu, annesi ise ev hanımı, üç kardeşlerdi, hepsi de okuyordu, evleri kiraydı, kıt kanaat geçinebiliyorlardı. Annesi 'Oğlum sizin sermayeniz alacağınız eğitimler olacaktır. Okuyun ve geleceğinizi alacağınız eğitimin üzerine kurun.' Annesinin telkinleri Burkay'da olumlu motivasyon sağlamış üniversite eğitimini uzatmadan tamamlamıştı.

Her gönlü bir fetheden olur. Burkay'ın gönlü üniversiteden Yıldız'a kaymıştı, Yıldız'ın gönlü de Burkay için atıyordu. Okulda, bahçede, yolda karşılaştıklarında birbirlerinin gözlerine bakamaz, kısa kısa kaçamak bakışlarla birbirlerini takip ederlerdi. Yıldız'ın bulunduğu ortam da Burkay, Burkay'ın bulunduğu ortam da Yıldız konuşamazdı. Konuşmaları gerektiği zamanlarda titrek ve cızırtılı sesleri çıkardı. Burkay ile Yıldız söz vermişlerdi üniversite eğitiminden sonra yuva kuracaklarına dair birbirlerine.

Burkay, üniversite eğitimini tamamladıktan sonra ailesinin yanına döndü mesleğine uygun iş bulamadı. Yıldız ile birbirlerine verdikleri sözü yerine getirmek için ne iş buduysa yaptı. En son çalışmaya başladığı işyeri Burkay'ın çalışmalarından memnun kaldı, sürekli çalışabileceği bir iş teklifi yaptılar. Bu, Burkay ile Yıldız'ın kaderlerinin çizilmesini sağlayacak bir teklif olmuştu.

Burkay müjdeyi verdi Yıldız'a. Yıldız annesi ve babasıyla konuştu, iki ay gibi kısa bir sürede söz nişan ve düğün yapıldı. Yıldız ile Burkay'ın birbirleri için göstermiş oldukları özverili bekleyişleri meyvesini vermişti. Günler günleri, haftalar haftaları, aylar ayları kovaladı anne ve babaların beklediği haber verildi, bir kız torun gelecek diye. Burkay'ın her zaman uyanmaya alışık olduğu seher zamanı Yıldız'ın sancıları tuttu. Hayatın zembereği içinde kendisine yön bulmaya çalışan Burkay ne yapacağını bilemedi, eli avcu birbirine karıştı. Yıldız'ın uyarısı sonucu kendine gelen Burkay ambulans çağırdı evinin önüne. Ambulansın içine almadılar Burkay'ı, götürdüler kimsesiz ve sahipsiz Yıldız'ı ameliyathaneye.

Zaman geçmiyordu, bitmiyordu, haber alamıyordu Yıldız'ın son halinden. Akşam vakti gün batımı zamanı yeşil bereli, yüzü gözü maskeli bir doktor çıktı dışarı 'Yıldız Aydın'ı bekleyen var mı diye bağırdı.'

Burkay koştu, 'Benim doktor bey, eşimin sağlığı nasıl?'

Doktor yutkundu 'Bir kız bebeğiniz oldu gözünüz aydın.'

'Ya öyle mi Güneş'imiz doğdu demek, Yıldız'ım nasıl?

'Anne yoğun bakımda henüz çıkmadı.'

'Önemli bir şeyi yok değil mi?'

Yıldız, yoğun bakımdan çıkamadı. Burkay, Güneş kızını babasız da bırakmak istemedi. Güneş'ini emanet edeceği birini bulabilirse dört gözle bekliyor Yıldız'ına kavuşacağı günü.