Yeraltı dünyasının ünlü isimleriyle aramın iyi olduğunu beni tanıyanlar bilir. Onlarla irtibatı kesmekten korkar, onların takip ettiği yolları takiple kendimi emniyette hisseder, hataya düşmekten korkarım. Yoksa hayat şaire söylettiği sözleri bana da söyletir:

Tövbe Ya Rabbi, hata rahına gittiklerime,

Bilip ettiklerime, bilmeyip ettiklerime!

Asırlar boyunca ölümsüzlüğü arayan insanın bulabildiği tek çare, eserleri ile zamanı aşıp adını ölümsüz kılabilmektir. Bunu sağlamak kolay olmasa da başaranları, bugün yerin altında da olsalar her birimiz tanıyoruz: Yunus Emre, Mevlana, Ahmet Paşa, Fuzuli, Baki, Nabi, Nefi, Şeyh Galip ve dahi Fatih, Yavuz gibi sultan şairler, bazı yakın dönem şairleri, birikimini ister halktan alsın ister medreseden her biri de aynı bahçenin gülleridir:

Cennet cennet dedikleri

Birkaç köşkle birkaç huri

İsteyene ver sen anı

Bana seni gerek seni

diyen bizim Yunus'la farklı şekil ve üslupla benzer düşünceleri dile getiren Fuzuli'yi nasıl birbirinden ayrı düşünebiliriz.

Men lebün müştakıyam zühhad kevser talibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür huş-yara su

(Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su içmek hoş geliyorsa, ben seni özlüyorum Allah'ım, sofular da kevser istiyorlar.)

İşte böylesine bir derinliğe sahip eskimeyen şiirin rüzgarı varken günümüzün "trrrrum! trak tiki tak! makinalaşmak istiyorum! beynimden, etimden, iskeletimden geliyor. bu! her dinamoyu altıma almak için çıldırıyorum!" tarzı basitliğini reddediyorum ve yeraltı dünyasının ünlü isimlerine sarılarak rahat bir nefes alıyorum. Şu gök kubbede söylenmemiş söz bırakmayan bu kültür ve edebiyat dünyamızın nadide isimleri varken bugün Amerika'yı yeniden keşfe çalışmak beyhude bir gayrettir.

Günümüz dünyasında öyle gelip geçici gündemlerle meşgul oluyoruz ki siyaset, spor, terör, eğitim, virüs, karantina, hayat, memat derken bir dakika durup düşünmeye vaktimiz yok. Zaman hızla akıp gittikten sonra bir gün "Eyvaah!" diyoruz ancak geriye dönmek mümkün olmuyor ve neleri ektiysek onlarla baş başa kalıyoruz. Sonra içimizden biri, Şeyh Galip, diyor ki

Budur dad ü sitad-i dehrden sud ü ziyan ancak

Hezaran arzudan bir peşiman olduğum kaldı

(Dünya alış verişinden kar ve zarar ancak şudur: Binlerce arzudan bana kalan tek şey, sadece pişmanlıktır.)

Yenişehirli Avni de bir gün her insanın yaşayacağı pişmanlığı dile getirenlerdendir:

Ruz-i mahşerde sorarlarsa nemiz var denecek

Biz bu dünyada günah etmedik insancasına

Evet, her insan bu dünyada yaptıklarından ya da keşke yapsaydım dediklerinden öte alemde pişman olacak. Muhakkak ki en az pişman olacaklar Peygamber Efendimiz'in izinden gidip din-i mübin-i İslam'ı öğrenenler, öğretenler, hakkıyla yaşayanlar ve dünyaya hakim kılmak için canlarını ortaya koyanlar olacaktır.

İstanbul'u fethetmesi ile Efendimiz'in (s.a.v.) müjdelediği hükümdar olan Fatih Sultan Mehmet Han mürşidinin izin vermemesi üzerine padişahlığı bırakıp Hakk yoluna süluk etmekten vazgeçmiş, ancak mürşidine olan saygı, sevgi ve bağlılığını asla ihmal etmemiş, yaptığı işlerdeki gayesini de Avni mahlasıyla kaleme aldığı veciz sözlerle dile getirmiştir.

Son sözü çok yönlü kişiliği ile dikkat çeken: yedi dil bilen, makine mühendisi, çağ açıp çağ kapayan büyük devlet adamı ve komutan aynı zamanda Divan Şiiri'nin büyük şairlerinden kabul edilen Avni'ye bırakalım:

İmtisal-i cahidu fi'llah olupdur niyyetim

Din-i İslam'ın mücerred gayretidir gayretim

Fazl-ı Hakk u himmet-i cünd-i ricaullah ile

Ehl-i küfri ser-te-ser kahr eylemekdir niyyetim

Enbiya vü evliyaya istinadım var benim

Lütf-ı Hak'dandır heman ümmid-i feth ü nusretim

Nefs ü mal ile n'ola kılsam cihanda ictihad

Hamdüli'llah var gazaya sad hezaran rağbetim

Ey Mehemmed mu'cizat-ı Ahmed-i Muhtar ile

Umaram galib ola a'da-yı dine devletim