Tehditler ve fırsatlar hep iç içedir. Önemli olan doğru stratejiyi santim santim işleyerek kurgulamaktır. Son 2 senedir ülkemizde ve Dünya'da yaşanan süreçler belki de uzun süre karşılaşmayacağımız gelişmelerdir. Özellikle COVİD-19 pandemisinin benzerinin neredeyse 100 yılda bir olduğu düşünüldüğünde şanslımıyız yoksa şansızmıyız bilemiyorum. Fakat bu süreçte özellikle tüm Dünya şapkasını önüne koyarak tüm süreçlerini gözden geçirdi. Özellikle iş yapış şekillerimiz ve üretimde tüm Dünya'nın Çin'e ne kadar bağlı olduğu gibi konular baş sıralarda yer alıyor. Pandemi sonrasında bir çok şeyin aslında aynı devam etmeyeceğini bugün yakından görebiliyoruz.

Bir çok sektörün iş yapıl şekilleri baştan aşağıya değişecek. Tüketicilerin beklentileri ve isteklerine hazırlıklı olabilen ya da dönüşümü sağlayabilen şirketler yoluna devam edebilecek. Omnichannel denilen çoklu kanal yönetimi artık tüm sektörlerin kesinlikle ilk gündeminde yer alacak. Diğer taraftan dijitalleşme hadisesi zaten bir süredir gündemlere giren ama yavaş ilerleyen bir konu olarak artık listenin başındaki konulardan biri olacak. Tabi burada dijitalleşme derken online görüşme-toplantı yapmayı ve sosyal medya hesapları gibi konuları kastetmiyorum. İş süreçleri dijitalize olurken otomasyon sistemleri ve tüketici davranışları açısından müşterinin dijital ayak izi takip edilecek. Buda beraberinde veri bilimi gibi konuları gündeme alacaktır. Perakende, sağlık ve turizm sektörleri değişimi başlıca yaşayacak sektörlerdir.

ÇİN'İN YERİNİ ALABİLİR MİYİZ?

Tüm bu süreçler YENİ NORMAL olarak Dünya'nın adlandırdığı yeniden şekillenmenin içerisindeki sancılı ya da sancısız süreçler olacak. Bir diğer taraftan ülke stratejileri ve üretim tarafında da önemli gelişmeler olacak. Başta da söylediğim gibi Çin'in Dünya üretimindeki hakimiyeti bundan sonraki süreçte sorgulanacaktır. Avrupa Çin dışında Türkiye ve Afrika gibi oyuncuları değerlendirirken, Amerika Birleşik Devletleri Meksika'yı üretim tarafında değerlendirmeye başlayacaktır. Özellikle Afrika'da Ethiopya öenmli bir oyuncu olarak Dünya ticareti sahnesine çıkacaktır.

Parasal tarafta daha genişletebilmek adına Dolar/TL, Dolar / Çin Yuan ve Dolar/Ethiopya paritelerini paylaşıyorum. Bu grafiklerden Yuan tarafında imalat sanayinin gücünün para piyasalarına etkisini yakından göstermektedir. Güçlü üretim alt yapısıyla rezerv para birimi dolara karşı 5 senelik süredeki seyrini görebiliyoruz. Diğer taraftan Ethiopya BIRR'inin dolar karşısındaki durumu aslında ucuz iş gücünün nereye kayacağının göstergesi olacaktır. Bugün gelinen noktada TL/Yuan paritesi neredeyse 1 seviyelerindedir. Yani yaklaşık 1 TL = 1Yuan gibi düşünebiliriz. Bu oradan Çin'den yoğun ithalat yaptığım 2010 yılında 1 TL = 5 Yuan civarındaydı.

Tehdit kısmında yaşanan krizler ile birlikte develüasyon, satın alma gücündeki düşüş ve Gayrisafi Yurtiçi hasıladaki düşüşü şüphesiz görebiliyoruz. Yaşadığımız kaçınılmaz süreci fırsata çevirebilmek adına özel sektörün üretim yapısının bozulmaması ve güçlenmesi için kaynak yaratarak, yaratılan kaynakları imalat sanayinde kullanarak gelir tarafında büyümeyi sağlamalıyız. Uluslararası ticarette fiyat-kalite-lojistik gibi özelliklerimizi kullanmak ve konumlandırmak gerekmektedir. Özel sektörün yaklaşık 170 Milyar Dolar kısa vadeli borcu olduğunu göz önüne aldığımızda dış kaynak yaratarak özel sektörün bu süreçten güçlü çıkabilmesini sağlamalıyız. Çünkü güçlü çıkarsak uluslararası ticaret içerisindeki önemli fırsatı değerlendirebiliriz. Burada tabi ki CDS dediğimiz ülkelerin risk derecelendirilmeleri önemli kriter olacaktır.

Neden dış kaynak kısmına gelirsek döviz borcumuz için ihtiyacımız olacak yabancı paranın iç piyasadan sağlanması sonucunda kur artışının olacağı, döviz girdimizin görece azalmasından dolayı özellikle Dolar/TL kırılganlığını azaltmak adınadır. Unutmayalım ülkemizde üretimin yaklaşık olarak %60'lık kısmı ithal girdiyle sağlanmaktadır. Dolayısıyla ihracat gelirlerimizi yükseltmek için kaynak alırken, kısa vadeli borcumuzun nakit akışta özel sektörde problem yaratmaması adına bir süreci dikkate almalıyız. Borç çevirebilme oranımızın arttırılması ve nakit akışın güçlendirilmesi YENİ NORMAL'de oluşacak fırsatlara yön vermemizi sağlaycaktır.

Tüm bunlarla beraber paylaştığım grafiklerde görüleceği üzere bizim hangi ülkelere ya da hangi üretimlere alternatif olmamız gerektiği de bir strateji gerektirmektedir. Her şeyi üretmemiz daha doğrusu avantajlı bir şekilde üretmemiz mümkün değildir. Üretim ikiye ayrılarak mevcut alt yapı ve geliştirmemiz gerekeni planlayıp hızlanabileceğimiz düşüncesindeyim.