Ekranda görüntüleri izlerken, konuşanların isimlerini sıralıyordu dersin sahibi. Bu soru soran yedi güzel adamdan biri, Mehmet Akif inan'dır... Şu cevap veren kravatlı Nuri Pakdil... Onların abisi konumundadır. Şu devrimci ardıç ağacına yaslanmış iri çerçeveli gözlüklü Rasim Özdenören... Dördüncüsünü söylemedi merak edip de kimse sormadı bu kimdir diye.

Bir soruyla başladı muhabbet, bir soruyla açıldı anlam katlarının kapısı. Şair Mehmet Akif İnandı gencecik yaşlarında bu soruyu soran: "Kudüs senin için bir başka abi, nereden geliyor bu sevgi, kim yaktı sendeki bu Kudüs çırağını? Muhatabı Nuri Pakdil, edebiyatımıza Kudüs yangınını başlatan adam dense yeridir.

Cevap verir düşünen adam. Ateş gibi cevaplar verir; "Anam, bir gün radyo ajansından Müslümanların Kudüs'e alınmadığını duyunca bir gece kalkmış abdest alıp gözü yaşlı Kudüs için dua edeyim, demiş. Sonra tam secdedeyken bir hal gelmiş Kudüs Anadır. "Kudüs anadır" diye bir ses işitmiş hemen kalkıp Mehmet Efendiye koşmuş... "Doğrudur, Kudüs anadır, göklerin övüncüdür Kudüs... İlk kez Kudüs'e doğru secde ettik... Miraç hediyemiz namaz, orada verildi... Peygamber (as) Cebrail'in ulaşamadığı sırlara orada erişti. O yüzden Kudüs her şeyden öndedir, her şeyden önce gelir. Anam kendisinden başkasına anam demeyi uygun görmezdi sadece Kudüs'e anam deyince kızmazdı. Kudüs ve Filistin'in acısı sadece analar hakka'l yakin anlar...

Beş dakikalık görüntülerin ardından sınıfta gezinen dersin öğretmeni diğer videoyu açtı. Bu sefer bir sınıf ortamı yansıdı ekrana. Yazılı yapmak için yedi güzelden biri daha sınıftan girdi. "Çıkarın bakalım kağıtlarınızı bu ders sınav yapacağız" dediğinde öğrenciler planlarını uygulamaya koydular. Sıraların altında Kudüs Konferansı için basılmış el ilanlarını sıranın üstüne koydular.

Cahit Zarifoğlu sınıf ortasında, biraz şaşkın ve sakin sakin bakarken alevi bir öğrenci ayağa kalktı. "Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde" dizesini okudu. Solcu öğrenci "Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu" ile devam etti. Ardından milliyetçi bir delikanlı "Varıp eşiğime alnımı koydum" dedi. Sıra dışı bir öğrenci sanki "Bir yer altı nehr çağlıyordu" dedi.

Sınıftaki öğrencileri ekrandaki konuyu bir türlü anlamıyorlardı, diyecek bir hal yoktu. Bazıları evlerinde büyüklerinin haberler karşısında birkaç kelam ettiklerini duymuşlardı. "Hocam bugün Kudüs günü mü?" diye sordular.

Tanzimat döneminde gazetenin fonksiyonu ve misyonunu bilen öğretmen gazetenin birine aboneydi. Her sabah evden çıkarken gazete kapının önüne bırakılmış olurdu. İnsan öğrendiklerinden etkileniyordu tabii. Her gün Kudüs ile ilgili haberler okuyor ve bir şeyler yapmanın derdini çekiyordu dersin sahibi.

Kendisi gibi edebiyat öğretmeni olan yedi güzel adamın yaptıklarına gıpta ederdi. Onlar gibi yapamasa da onların yaptıklarını takip ettirme imkanı vardı. İşte şimdi onların yaptıklarını izletmek istemesi bu duygunun dışa vurumuudu.

Ekrandaki sınıftaki öğrenciler hep birlikte "Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde" şiirinin söyleyip okulu inlettiler. Sonra da tüm öğrencilere el ilanlarını dağıttılar ve ezgilerle marşlarla konferansa gitmek için yok çıktılar. Hocaları aralarında Maraş'ın sokaklarına heyecana gark ettiler.

Konferansta şiir Filistinli Zeynep'in konuşmasını dinlediler. Filistin'i, Gazze'yi Ramallah'ı ve orada olanları anlattı Meryem. "Babam şehit oldu, kardeşlerim şehit oldu, kocam şehit oldu. Onu bana verdiklerinde yüzünde bir şehit gülüşü vardı. Katiller, şehitleri öldüremiyorlardı... Biz "la" dedik kardeşlerim...

Şeytana la, zulme la, Allah'a yemin olsun, baş eğmek yok, Rasule yemin olsun diz çökmek yok... Ashaba yemin olsun unutmak yok... Mekke'ye and olsun, Medine'ye and olsun, Kudüs'e and olsun, Haktan dönmek yok, la... deyince kürsüdeki Filistinli Meryem...

Şehadet parmağı semalara uzatarak gür sesiyle "la" der Nuri Pakdil... Salondakileri coşturacak haykırışı yapar ve herkes işaret parmaklarını semaya kaldırarak "la" der.

Sınıftaki herkes duygulu anlar yaşadı. Dersin sahibi dünyayı sarıp sarmalayan Kudüs işgaline ilişkin bir rüzgar esti. Gönüllerde derin bir sorumluluk ve hüzün çöktü.