Öğrencisinden bir tahta kalemi istedi. Beyaz zemin üstüne dört cümle yazdı. Yazarken yıllar öncesine kaydı zihni. Henüz genç bir öğretmen iken İnegöl'e tayini çıkmıştı. Kız İmam Hatip Lisesinde öğrencilerinin zihni gelişimleri için tahtaya bir kelime yazar ve onları tek tek konuştururdu.

Soru sormak, aklı çalıştıran bir yöntemdir ve dikkatleri toplar. Kainatın medarı İftiharı (SAV) de güzide sahabeleri bilgilendirirken bu metodu bolca kullanmış ve "Kibir nedir?" "Müflis kimdir?" gibi sorularına veciz açıklamalarda bulunmuştu.

Bir an duraksadı, bunları düşünmeye devam ederek şunları yazdı tahtaya.

Yaşam tarzı nedir?

Bunu yazarken yılbaşı gecesi suikast olduğu belirtilen Raina katliamından sonra görsel medyada ortaya çıkan "yaşam tarzı tartışmalarına" sözü getirmek istemiyordu. O sebeple bunu yazmamıştı.

Ancak bir zihniyetin arka planını, bir düşünce zeminini oluşturmak istiyordu. Bir birine karışmış yaşam tarzlarını ayırmak da değildi niyeti. Sadece neyin, ne olduğunu belirtmek istiyordu. Nasıl bir hayat tarzı benimsemişsen dikkat et, öyle yaşa demek isteyecekti.

Yaşam tarzını insan kendi belirler ki ister karışık, isterse sade olarak yaşamayı tercih edebilirdi? Kendini, belirli kurallar çerçevesine oturtmamış bir yaşam tarzı için belki ama kendini ifade eden bir kitap, bir bilgi vaaz eden yaşam tarzları için aynı şeyi söylemek zordu. Zaten kabul de edilmezdi.

İkinci cümle olarak şunu yazdı beyaz tahtaya:

Yaşam tarzını belirlerken kabul edilmiş bir arka plan var mıdır?"

Cevap kısa bir evet, olmayacaktı haliyle. Nedir veya nelerdir gibi, bir açıklama isteyen bir cümle daha lazımdı.

Bazı insanlar yaşam tarzlarını gelenekten alırlar. Her daim, "bu ayıptır yapma, şu ayıptır?" "insanlar, konu komşu ne der sonra" falan ifadeler uçuşan bir ev ortamında nefes alıp veriyorsanız gelenek güçlüdür ve yaşam tarzını da gelenek belirler, diyebilir miyiz?

Bazı evlerde "oğlum, böyle yapmalısın çünkü bu, bize Rabbimizin emridir, Peygamberimiz böyle böyle buyurmuş. O yaptığın şey haram, günah; insan Allah'ın rızasını kazanmak" istemelidir gibi daha nice dini içerikli bir sorumlulukla cümleler kulakları dolduruyorsa "din merkezli bir yaşam biçimidir" yaşanılan hayat tarzı....

Bazıları dindar da olsa, gelenekçi de olsa modernizmin müdahalesine karşı duramazlar. Özellikle gençlerin davranış ve tutumlarını belirleyen dini ve geleneksel bir kural ya yoktur ya da çok zayıftır. Metafiziğini yitirmiş gençler, millilik bilincinden de yoksun kalmışlardır. Yaşam tarzlarını filmler, diziler, magazin haberleri belirlemektedir. Basit bir fotoğraf çekiminde bile öbürleri gibi davranırlar bu gençler.

Bu modern gençlik her şeyi ile özgür takılırken, hayatlarında varlığını devam ettiren vazgeçemediklerine alabildiğine bağımlıdırlar. Özgür dünyada bağımlı gençler, hem de istek ve arzu ederek.

Tahtanın başındaki adam bir cümle daha yazdı. Farklı yaşam tarzlarını yaşayanlar, birbirlerine karşı nasıl tavır alacaklar? Her yaşam tarzı kendisi gibi olmayana yaşama hakkı tanır mıydı? Birine zıt olarak doğmuş ve yaşam tarzı onun varlığından rahatsız olmayacak ve gücü ele geçirdiğinden diğerini yok etmek istemeyecek midir? Bu işin garantörü hangi yaşam tarzı oluşturacaktır?

Tabi, yaşam tarzlarını sınıflandırmakta gereklidir, diye düşündü ancak tahtaya yazdığı batı, modern, ve milli gelenekçi anlayışla ya da dindarlık anlayışı ile biçimlenen yaşam tarzları zaten her şeyi belirlemiş oldu.

Mesela; herkes demokratik bir hayat istiyor, görünüyor. Aslında böyle demokratik hayat tarzının herkes tarafından istenmesi, onun çok başarılı ve insanın yapısına çok da uyduğu için değil. Mat bir rengi olduğu içi dışı görünür bir halde olan demokrasi ile herkes kendi hayat tarzını özgürce yaşayabilecektir.