Dedim; ‘’Çok yalnızım.’’
Dedi; ‘’Ben sana çok yakınım.’’(Bakara/186)
Ey Dostum,
Yorulursun bazen, bazen pes etme aşamasına gelirsin, önüne fırsatlar çıkar ve elinin tersiyle itersin. İki yol ayrımıyla karşılarsın bazen, her türlü zorluğa rağmen kısa olanı seçersin. “Pişman olmam” dersin bir bakmışsın farkında olmadan hayatını keşkelerle doldurmuşsun. Sabrının tükenmeye başladığını hisseder, bir şeyler yapmak istersin… Elinden hiçbir şeyin gelmediğini fark edersin. Hatta, bazen ayakta durmakta zorlanırsın, kafanın içinde kendini milyonlarca kez öldürürsün. Bütün duygularını darağacına alır, ruhuna özgürlüğünü verip vuslata uğurlarsın. Çare ararsın çaresiz, yolu bilirsin ama ulaşamazsın.
Sağınla solun arasında gidip gelirsin bazen, bazen de nefsine yenik düşersin. Belki aklının ucundan bile geçmez ellerini semaya kaldırıp O’ndan yardım dilemek. Belki de hiç bükmemişsindir belini huzurunda, kapanmamışsındır ayaklarına.
Dermanının O’nda olduğunu bilmezsin bazen, ısrarla başka kapılar ararsın. Ancak hepsi teker teker yüzüne kapandığında anlarsın tek bir gerçeğin olduğunu. Aramaya koyulursun, bitmek tükenmek bilmeyen bilinmezliklere düşersin.
Bazen Hz. İbrahim’i anımsarsın ve O’nu bulma aşkıyla yanıp tutuşursun. Bazen de nedenini anlayamadığın bir şekilde O’nu en derininde hissedersin.
Bazen sevgisine layık olmak istersin ama solundakine yenik düşersin. Bazen de ümidini her şeyden kestiğin anda seslenir vicdanın; ‘’Bir kez daha dene’’ Kendine gelirsin, toparlanırsın ve yaptıklarına/günahlarına anlam veremezsin. İşte o an gelebileceğin en kötü, en dip noktaya gelmişsindir zaten.An gelir, karar verirsin, nefsine söz geçirmek istersin.
Ey Dostum,
Teslimiyet istersin O’ndan, ancak bu, güven dolu bir teslimiyet değildir, anlarsın… Geçmişine bakarsın pişmanlıklarla yüzleşirsin. Aklın, belki yaptıklarındadır belki de hâlâ yapamadıklarında, kestiremezsin. Pişmanlıklar bırakmaz yakanı, açarsın ellerini yağmura susamış toprak gibi, tövbe edersin. Gözlerinden dökülen göz yaşı değil vicdan tanesidir. Seccadeni onlarla ıslatırsın. Çektiğin her tespihte O’nun güzel isimlerinden biri takılır diline, lezzetine varırsın. Tatmayan bilmez ve tadı tarif edilemez bir güzelliktir, keşfedersin.
Bazen “kimsem yok” dediğin anda hissettirir sonsuz varlığını, seni daha çok hayata bağlar, keşfettiklerini yaşamana imkan sağlar. Bırakıp gitmek istediğin zamanları düşünür, utanırsın kendinden. Ne büyük bir pişmanlıktır ancak o vakit anlarsın.
Bilirsin artık derdin de dermanın da O olduğunu… Bu sebeple başkasından yardım dilemezsin. Dilindeki tat alma duyuları senin maneviyatını keşfeder. Daha önceden hiç fark etmediğin lezzetleri bulur yüreğin. Dünyalık zevkleri dipsiz kuyulara atar, sadece kimse kimsenin yüzüne bakmaya cesaret edemediği o Arasat meydanı için harcar kendini. Bütün organların O’nu zikreder, aklın ve mantığın sana doğru yolda olduğunu açıkça söyler.
Ey Dost,
Artık eminsindir kendinden de kurtarıcından da. Yavaş yavaş doymaya (manevi) başladığını hissedersin. İmana açmışsın meğer, tek derdinin o olduğunu anlarsın. Aklına okuduğun bir ayet gelir sonra, dilinden usulca dökülür bir muhabbet şerbeti gibi…
‘’Ben sana çok yakınım’’
Ve artık söylenecek söz hükmünü yitirmiştir…
BUĞSE TURHAN