Yıllar önceydi. Kilis'te görevime başladığım ilk günler. Beyaz örtüleriyle papatya tarlasında ders işliyormuşum havası veren bir sınıf manzarası. Çakmak çakmak gözler "hadi bize bir şeyler anlat" dercesine üzerime yürüdü. Zaten içimizde patlamaya hazır büyük bir volkan "Allah ne verdiyse" girdik söze. Dersimin olduğu her vakit heyecanla girerdim o sınıfa. Sezon bir bitti ve ben tayinimi Yüksek Lisans yaptığım Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi vesilesi ile Bursa'ya istemiştim.

Ardımda bıraktığım onca öğrencimin içlerinden biri -ismini de anayım burada Hatice Nur Tekçe- yazdığı mektupta söyleyip geçtiğim hayat prensiplerimden birini zikretmişti. "Geldiniz, ilk dersinizde bizi sarsan o cümleleri söylediniz, vermek istemeseydi, istemek vermezdi." Çok şaşırdıklarını, akıllarının almadığını yazmıştı mektubunda. Arşivimde uzun yıllardan beri saklarım onun nazik ve narin mektuplarını.

Genellikle tasavvufi bir kültür ortamında kullanılır bir cümledir bu. Ancak kişisel gelişim konuları içinde zikredilirse çok da abes kaçmayan bir cümledir aynı zamanda. Çağdaş ve modern dünya bireyin isteklerini ön plana çıkarır. İnsanı yüceltir ve kendi kararlarına saygı duymaktan dem vurur. "İnsan düşünceden ibarettir gerisi et ve kemiktir" der Mevlana. Özgür birey neyi nasıl isteyeceğini kendi belirler. İyi güzel de bu o kadar kolay mıdır?

Özgür bir dünya ve bu kadar propaganda ve reklam saldırısı altında şahsi düşüncelerini açıklamak ve söylenmeyenin varlığından sormak zordur. Deveye sormuşlar ya hani? "Yokuş mu çıkmak istersin yoksa bayır aşağı iniş mi?" Yüklü bir deve için her ikisi de zordur. Bundan sonra "Düz yola ne oldu?" demiş deve. Bir deve kadar da olamıyoruz demeyeceğim, merak buyurmayınız.

Dayatılan bir yaşam tarzını seçmek özgürlük müdür? "Fakat, herkes böyle yapıyor" cümlesi ile derinden bir dışlanma tehsi hissi kendini fark ettiriyor. Bizler de mecburen onu seçmiş oluyoruz. Veee biz seçiyoruz. Şartlar veya çerçeve her neyse o hali onlar ayarlıyorlar sonra "hadi seç" diyorlar. Sen de, ben de özgürce() seçiyoruz.

Ancak bir şeyi fark edelim diye söylüyorum ki, vermek istemeseydi istemek vermezdi. Sana nelerin verileceği önceden haber veriliyor. Nasıl mı? Bir dost meclisinde oturuyorsun, televizyonda bir şey izliyorsun, hiçbir şeyden habersiz yolda gidiyorsun ya da derin düşüncelere dalıyorsun. Tam da o anda bilinçaltına bir şey takılıyor. Neden olmasın ki diyorsun? Evet, aslında olabilir, hem de güzel olur, daha önce hiç böyle düşünmemişsindir. Artık sen bir yola girmişsin de haberin yoktur...

İsteklerimiz kadar isteklerimizi oluşturan arka plandaki duygu düşünce ve hisler de çok önemli. İnsanın etkilenen bir varlık olduğunu asla unutmayalım. Neden böyle davrandığını, niçin böyle düşündüğünü anlamak istiyorsan bir adım öncesine gidecek ve orada arayacaksın cevaplarını.

İsteklerimiz bize dua niyetine geri döner diye düşünüyorum. Rabbimiz "seher vaktinde isteyen yok mu, vereyim" diye buyuruyor. Kullarının sadece kendisinden istemesini, istiyor. Birinden istemek, onu yüceltmek demektir. Sana muhtaç oldum demektir. Muhatabımızın kudretine güvenmek demektir. Fakirden -yeteri kadar parası olmayan- borç istenmez. Zayıftan güç istenmez. Korkağın ardına saklanılmaz. İsteklerimizi gözden geçirmeliyiz. İsteklerimizi inancımızla örtüştürmeliyiz. Kişiliğin bütünlenmesi böyle olur. İnanç ve istek zıtlığı üzerine kurulmuş kişilikler tutarsız ve kaypak olurlar.

"Arzusunu getirdiğim dine tabi kılmayan olgun mümin değildir" diye bir hadis okumuştum. Ben bir şey istiyorum ki "Rabbim benim için istediği güzel şeyleri bana yapma gücü versin." Güzel, iyi, faydalı istekler versin ki bana onları uygulayayım.

.