Aslında vakt-i vefa demek isterdim. Zira bu tür ibareler daha çok hoşuma gidiyor; vefa vakti yani. Malum-ı alinizdirki içimizde bir takım yüce duygular ile bir takım habis/kötü duygular taşırız. Bu sebeptendir insanlığımız. Bazen hayvandan aşağılara yuvarlanır bazen de meleklerden yücelere uçarız. Kadirşinaslık yani değerbilme, hak ettiği kadar değer verme ne kadar güzel bir tutum ise vefa de bir o kadar değerlidir.

Vefa sahibi insanlar kadirşinas insanlardır. Gösterdikleri tutum ve davranışı muhakkak ki kendileri de hak ediyordur. Ustasına bağlı bir çırak, hocasına bağlı bir talebe, eşine sadık bir eş takdire şayan insanlardır.

Aradan geçen onca yıla rağmen "hocam şöyle derdi, ustam hep böyle tembihlerdi, rahmetli zevcim şunu şöyle yapardı" diye dillerinden düşürmedikleri kıymetlilerini anar dururlar. Bir miktar vicdan sahibi insanlar da bunlara gıpta ederler. "Hala unutmamış" diye düşünürken gönüller arasına kurulmuş sağlam bağı görebilirler. Vefalı davranışlar hatırasına hürmet edilen insanlara değer verdiğini belirtirken gönüllerdeki etki gücünü de artırır.

Bu kadar soyut konuşmaların ardından yaşanmış canlı örnekleri seyredelim mazinin parlak tablolarından. Evvelin, Rabbimizin "Sen yüce bir ahlak üzerindesin" buyurduğu Efendimiz (sav)'in vefasına göz atalım. "Çocuklarımın anası" dediği sevgili ilk eşi Hz. Hatice'ye duyduğu derin bağlılık. Bir kurban kesildiğinde bir parçasını için "bunu falancaya götürün o Hatice'nin dert ortağıydı" derdi.Hatta bu vefa damarı bazen coşardı, o zamangenç eşi "kördüğüm bir aşkla" bağlandığı, insanların içinde en çok sevdiği ifade ettiğiHz. Aişe validemiz, bundan sıkılır "burada gencecik fidan varken ne yapacaksın o dişleri dökülmüşü" deyip sitemlerini iletir.

Birine aşkla bağlı diğerine vefa ile bağlı...

Eşinin vefatından sonra ömrünün sonuna kadar, kabri başına gidip Kur'an okuyup "yine ben geldim"diyen vefakarları anmadan geçmemek lazımdır. Sevgili diye yıllarca aynı yastığa baş koyanları, karanlık gecelerin ışığı, derin dertlerin ortağı olan eşlerini unutan vefasızlardan uzak durmak iyi gelir insana.

Dünya hayatını imar eden, ahiret hayatını kolaylaştıracak birçok bilginin sahibi değerli hocalarına her fırsatta söz hakkı veren büyük talebeler vardır. Yunus Vehbi Hocadan dinlemiştim, "Babamın talebelerinden hiç biri yoktur ki Trabzon'a geldiğinde, hocasının kabrine uğramamış olsun." Uzun zaman kendisinden Tefsir dersi dinlediğim Yunus Hocam, İmam-ı Azam sempozyumundaki konuşmasında"O alimlerinhizmetkarı olabilsek ne mutlu bize" dediği manevi hocası İmam-ı Azam'a olan vefa duygusunu ilan ettiğine şahit oldum.

Bu gün bu yazıyı yazmamızın sebebi, Vefalı Vakitler olarak isimlendirdiğimiz Celaleddin Ökten Hocamızın yad programı içindir. Kendisinden kısa bir süre yüksek lisans çalışırken istifade ettiğim değerli Hocam Nusret Vardar'ın hocası olan Celal Hocayı anma programı olacaktır. Vefalı öğrenci nasıl olunurmuş, hocasının nasıl hatırlarmış, o gizli kahramanlar nasıl talebe yetiştirmişler... Bunları öğrenmek için Sami Konukoğlu konferans salonunda buluşacağız. Bizim İmam Hatip Lisesindeki hocalarımız; Sami Koparan, Ahmet Kara, Salim Uğurtay, Süleyman Sen, Osman Çolak, rahmetli Akif İnkaya ile ismini sayamadığımız hocalarımız kendisine çok hürmet ederler. Bilirim...

Saygıdeğer hocalarımıza ne kadar saygı göstersek azdır. Zira onlar İlim sahibi insanlardır. Bir nesli yetirdiği kadar geleceğimizi de imar edenlerdir.

Evine gittiğimiz, muhabbetine doyamadığımız hocalarımız geldi geçti hayatımızdan. İstanbul'da ikamet eden İbrahim Sezer Hocamdan, Abdülvasih Duran Hocamdan, Hikmet Şahin hocamdan bahsetmez isem sanırım vefalı davranmış olmayacağım. Günün anlamına uygun olarak bu hocalarımızı vefa duygumuzun en derin haliyle anıyorum. Allah onlardan razı olsun...

Hayatta olmaları veya vefat etmiş olmaları, onlara olan vefa duygularımızı etkilemiyor. Şimdi onlar hayatta iken saygıda kursu etmemek istiyoruz. Kürsüde değerli Celal Hocasını 54. Vefat yıldönümünde İnegöl'ümüze böyle bir programda hitap edecek mübarek Nusret Vardar hocamın hatıralarını dinlemek için bekliyoruz.