Tarih bir insanın, bir milletin neyi olur? Neden tarih bizler için bu kadar önemlidir? Tarihimiz ile şahsiyetimiz, benliğimiz arasında bir bağlantı var mıdır?

"Bunları bilmesek de olur, biz günü yaşamalı, geleceğe hazırlanmalıyız" diyenler için sarsıcı sorular olabilir bunlar. Hatta "geçmişe takılıp kalmamalı insanlar" şeklindeki suçlayıcı ifadelerin baskısından dahi kurtulmak isteyenleri de ilgilendiren sorulardır bunlar.

Sorduk ya düşünmeye de başladık demektir. Başladık ya bir yere varacağız demektir. Elbette düşünecek, soracak ve bir kapıya varacağız.

Bu gün kutlanılan Kut Zaferi hakkında konuşalım biraz. Okulların duvar gazetesi düzenlenmiş Kutü'l Amare Zaferi diye... Gazetenin orta sayfası ayrılmış, aylık yayımlanan Derin Tarih bu konuya ayırmış dosyasını.

Neymiş bu zafer bilmek lazım öncelikle. Sonra 1945 yılına kadar askeriye içerisinde kutlanan zafer günü kaldırılmış, neden acaba? Kimler savaşmış, kimlerle savaşmışız, anasıl olmuş bilmek lazım. Devlet erkanının bu günlerde bu zaferi anmasının sebebi nedir?

Bu kadar soru bizi ilmi olarak düşünmeye, siyasi olarak düşünmeye zorlarken bir olayın kaç boyutlu olduğunu da öğrenmemizi sağlar.

Çanakkale Zaferinden sonra Osmanlının İngiliz birliklerini ki 13 bin civarındaki bir askeri birliği Dicle kıyısında kuşatma altında tutup, mağlup ettiğimiz zaferdir. Komutanın ismi Enver Paşa'nın amcası Halil Kut imiş. Unutturulmaya çalışılan bir insan diye bahsedilen kişi de Enver Paşa.

Şimdi dergilerdeki yorumlar ki tarihçilerin, araştırmacıların yorumlarıdır. Katılırız veya katılmayız. Ancak bizim tarihe ayıracak vaktimiz onlar kadar değil. O sebeple önemseriz onların yorumlarını. Öyleyse saygı duyup, kulak kabartacağız konu hakkında söylenenlere.

Bendeniz bu zaferi ilkin Cumhurbaşkanımızın ağzından duymuştum. Çok önemsemedim, zira tarihimizle ilgili birçok zaferi sıralarken kullanmıştı. Lakin "adam çok şeyler biliyor" dedim. "Zaten Çanakkale zaferi var ya, o yeter demiştim" kendi kendime. Bugün okulda gazetede, tarih dergilerinde, televizyonlarda karşıma çıkınca "galiba bir hazineden mahrum bırakılmışız" diyesim geldi.

Niçin?

Çünkü zaferler, millet fertlerinin benliğinde derin izler bırakır ve millet evlatlarına büyük heyecanlar katar. Mazideki kahramanları andıkça neler yapabileceğini de anlar. 1945 yılına kadar kutlandı ancak İngilizler rezil oluyorlar bunu andıkça... Bu utanç onların yüzüne çarpılıyor diye, İngilizler ile aramızı sıcak tutalım diye unutulmaya, unutturmaya yüz tutmuş bir zaferi anmak neyimize yarayacak acaba?

Vallahi ne yalan söyleyeyim, hoşuma gidiyor bunlar. Bizi biz yapan değerleri andıkça bir rahatlıyorum bir rahatlıyorum, sormayın. Korkulduğu için unutturulan tarihi bir zaferi bu gün icra edilen programlarla andığımız için kendimi hafiften kahraman hissediyorum.

Bu kahramanlık duygularım atalarımı tanıdıkça artıyor. Üzerine güneş batmayan (!) sömürgecilerin başına ne çoraplar örmüşüz. Tarihimiz ile hesaplaşırken her vakit sineye çekeceğimiz kusurlarımız olmamalı, böyle sevinç günlerini de bilmemiz lazımdır.

Kut'ül Amare Zaferimiz kutlu olsun!

29 Nisan 1916'dan 29 Nisan 2016'a kadar aradan 100 yıl geçmiş. Yüzüncü yılı için yapılacaklar bize kutsi bir diriliş ruhu üfleyeceğini umuyorum.

Ayrıca bir düşüncemi daha paylaşmalıyım. Bu günler terörle mücadele yaparken cennete uçan şehitlerimize büyük gıpta ediyorum. O kadar ki onların yerinde olsam seve seve vazife yapardım onlar gibi. O insan kalabalığının ellerinden Rahman'a uğrulanmak ne güzel bir şey.

Günün birinde biz de göçeceğiz, bu dünyadan ayrılırken ardımızda iki saf insan ya olur ya olmaz. Lakin şehitlerin halleri öyle mi? Nice güzel insanlar şahitlik yapıyor haklarında. Yattığın toprak vatan toprağı olduktan sonra ne gam... Şehitler ölmez, onlar diridirler ancak biz anlamayız.