İnsanoğlunun başına bir bela geldiğinde sanki dünyada ondan daha büyük belaya uğrayanı yokmuş gibi hisseder. Bu sıkıntılar geçince o kadar musibeti kendi yaşamamış gibi unutuverir.

Kur'an-ı Kerim'de denizde boğulmakta olan insanın Rabbine nasıl yalvardığını, karaya çıkınca da verdiği tüm sözleri unuttuğundan bahsederken işaret edilen bu duygudur. Yokluğa alışmak, mahrumiyeti yaşamak zordur. Lakin rahat ve imkanlar içinde yaşamak daha kolay gelir.

Meseleye gelecek olursak, bu memlekette kutsanan bir kavram için, nice hakiki kutsallar kurban edildi. Laiklik kavramından bahsediyorum. Hala neye karşılık geldiğini milletçe bilmediğimiz bu "laiklik" kavramının karşısına bir düşman kavram yani "irtica" kavramını yerleştirip onca hak-hukuk ihlali yapıldı bu memlekette.

Başörtülü öğrencileri üniversitelerden attılar. Birinciler başörtüsü ise konuşturulmadı. Sınıflardan çıkarıldı, yerlerde sürüklendi. Bu arbedede karnındaki bebeğini kaybeden genç üniversiteliler vardı. Sadece başörtülü oldukları için imam hatipli genç kızlara onca zulüm yapıldı.

Aklı dışı sebeplerle siyasiler tripler geliştirdi. Asker, işini gücünü bırakmış siyasete yön vermeye çalışıyordu o günlerde. Emekli olan generaller büyük firmaların danışmanları oluyor, ceplerini dolduruyordu. Siyaset, zayıflatılmış ve ülkeyi bir kaos ortamı sarmıştı. Ekonomi batmıştı. İktidarda inançlı insanlar da görev almıştı. Dünya ve Ortadoğu siyasetine memleketimizdeki iktidarlardan bazı çözüm önerileri geliyordu.

8 yıllık kesintisiz eğitim ile imam hatiplilerin orta kısımları kapatılmıştı. Bu arada tüm meslek liseleri de biçilmişti. Taşlar yerinden oynatılmıştı. El yordamı ile ülke yönetiliyordu. İnsanların en temel hakları elinden alınmıştı. Bazı figüranlarla toplumda belli kesimler, özellikle dindar kesim kötü gösterilmeye çalışıyordu. "İslami terör" gibi garip bir kavramını pompaladılar... Şimdi İŞİD nasıl bir algı oluşturuyorsa o zamanlar bunlar yeni yeni duyuluyordu.

İslam düşmanları, Müslümanların asla ve asla bir ülkede hükümet kurmalarını istemiyorlardı. Batı dünyası, binlerce ajanı ile İslam topraklarında cirit atıyordu hala da devam ediyorlar.

28 Şubatla ilgili olarak sadece yapılan başörtü zulmünü unutmasak yeterli olacaktır. Zira bu gün okullarına, iş yerlerine başörtülü giden gençlerin unutmaması lazımdır. Geçen gün dokuzuncu sınıfta bu zulümden bahsettiğimde yani "başörtüsü ile sınıfa giremezdiniz" dediğimde bir öğrencime çok saçma gelmişti. Onun bu şaşırmasına ben de şaşırdım. Zira gençlerimiz demek ki memleketin hep böyle olduğunu düşünüyorlardı.

Daha önce bir kitapta okumuştum. Bir devrimin kıymetini, değerini ancak onu yapanlar bilir. Üçüncü nesiller devrimin değerini hiç bilmezler. Şimdi içinde bulunduğumuz şartlara bakıp çok eski zamanlardan beri böyledir düşüncesinden kurtulmamız lazım.

İnançları sebebiyle bunca eziyet çekenler, şimdi her yerde rahatça gezebiliyor ve işlerini görebiliyorlar. Asıl şimdi gerçek özgürlük vardır. İnsan inandığı gibi yaşamasında bir sıkıntı yaşamıyor şu günlerde. İnançlı nesiller yapılan zulümleri hiç unutmamalılar. Kendilerine bu imkanları sağlayan iktidarlarına da sahip çıkmalıdır.

Akıllı ve tedbirli olmak lazımdır. Siyasete doğru insanlar seçildiğinde, millet-devlet kaynaşması da olduğunu gördük. 28 Şubat günlerinde en büyük haksızlığa uğramış insanları seçip başına getiren bu millet, demek ki bir daha böyle şeyler görmek istemiyor.