Bir zamanlar "En aziz ümmet Muhammed ümmeti idi", çünkü izzet onun şanındandı, izzet onda Allah ve Rasulüne bağlılığın tabii sonucu idi. Şimdi o ümmet perişan halde ve perişanlığın en görünen yüzü ise, derin ayrışmalar yaşıyor olmasıdır.

Ümmet ki Rasulullah sallallahü aleyhi ve sellem etrafında bir oluşların, el ele tutuşmaların, halkalaşmaların ifadesidir, şimdi biz dağılışları, parçalanışları, ezilişleri görüyoruz. Muhammed ümmeti bu olmamalıydı ama ne yazık ki, belki de önemli bir kısmı bizim "Muhammed ümmeti" olabilmekteki zaaflarımız yüzünden gerçekleşen böyle bir mazlumiyeti yaşıyoruz.

Rasulullah sallallahü aleyhi ve sellem Efendimizin "Ümmetimin ihtilafı rahmettir" diye ifade buyurduğu ihtilaf bu olmamalı. Çünkü Rasulullah, bu tür birbirini kırma niteliğine bürünecek davranışları tamir ede ede, iyileştire iyileştire, kişiliklerdeki yıkıcı ihtilaf odaklarını temizleye temizleye inşa etti "Aziz ümmet"i.

Evet, "ihtilaf"ın, farklı düşünmelerin, farklı arayışların, farklı zihni mesailerin "rahmet" olduğu bir durum vardır, mü'minler, ortak bir iyiliği arama, inşa etme çabasında her çabayı göstermelidir. Bu arayışların tamamı, ortak ümmet havuzuna katkı anlamı taşır. Hakikate giden yollar farklı farklı olabilir. Farklılıklar, en iyiyi süzme gibi bir gayeye yönelir. Bazan bir müzakerede, müşaverede, en aykırı olanı dillendirmek bile, niyet, Allah'ın rızasını kazanmak ve ümmetin ortak havuzunu zenginleştirmek olduğunda hayır olarak görülmelidir.

Ama Rasulullah Efendimizin "Ümmetimin ihtilafı rahmettir" sözü, her ihtilafın rahmet olduğu manasına gelmiyor. Saadet asrında bazı ihtilaflar yaşanmıştır ki, bizzat Rasulü Ekrem Efendimiz, onları "cahiliye davranışı" olarak nitelemiştir.O yüzden bir Müslüman toplumda kardeşlik ilişkilerini geliştiren duygu ve davranışlar özendirilmiş, kardeşliği yaralayıcı duygu ve davranışlar ise zemmedilmiştir.

Aynı şekilde, İslam'ın cihanşümul vasfı sebebiyle farklı kavimlerin ümmet bütünlüğü içine girmeleri kaçınılmaz olduğu için de, kavmi asabiyetlerin, dil, renk, kavim farklılaşmalarının ümmet bütünlüğüne zarar vermemesi için, hem de Rasulullah'ın Veda Hutbesinde çok net mesajlar verilmiştir. Bu mesajlar, adeta, Allah Elçisi'nin mü'minlerin yüreğindeki kavmi asabiyetleri kazıyıp atma niyetini yansıtır.

İslam, insanlar ve toplumlar birbiri ile münasebet kurdukları ölçüde, söz konusu Müslümanlar olsa bile ihtilafların olabileceğini gözardı etmemiştir. İnsanoğlu demek, en başta, ilk yaratılış günlerinde, kardeşin kardeşe kıyabildiği bir ilişkiler dünyası demek. Habil - Kabil dünyası.

Müslümanlar da, bütünüyle insani zaaflardan arınmış, sinirleri çıkarılmış varlıklar değildir. Melekten söz etmiyoruz Müslüman dediğimizde. Şeytanın uğraştığı, bazan damarlara girip dolaştığı, nefsin sinir boylarında iltihaplar oluşturduğu insanları kastediyoruz. Bazı organlarımızı ele geçirdiği bir durumdan... Malımıza, evladımıza, bazan beynimize ortak olduğu bir alemden. İfsad eylemi her zaman söz konusu şeytanın. (DEVAM EDECEK)

AHMET TAŞGETİREN- ALTINOLUK DERGİSİ-2014 - EYLÜL, SAYI: 343, SAYFA: 003