Yine "kitaba yolculuk" başladı. Kitabistan'a -kabristan değil ha- gidiyoruz, desem yanlış olmaz. Bir gün evvel evime kurdurduğum o tavandan tabana kadar yüksek kitaplığımla gün boyu uğraşmama rağmen bir an olsun bıkma duygusuna kapılmadığım o meşguliyetten sonra tekrar onların topraklarına doğru gidiyordum.

Yanımda fazladan bir eşim ve bir oğlum vardı. Dikkatinizi fazladan kelimesi çekti sanırım. Nedenini açıklayayım da fazla meraklandırmamayım. Çünkü kitap ortak kabul etmiyor sanki. Yalnız kitaplarla olmalıyım bu anlarda.

Stantlardaki/tezgahtaki her bir kitap kendisine dokunmamızı beklerken onlardan şanslı olanlar parmaklarımın arasında yerini aldığında nazarlarım ya arka kapak yazılarını temaşa ediyordur ya da rastgele açtığım bir sayfadan birkaç satıra göz gezdiriyordur.

İşte bu arada "Hadi gidelim baba" diyen bir ses daima insanı huzursuz eder. Zaten o mekanda kurdum nesillerimiz arasındaki okuma serüvenini. Benim dedem iyi bir hocaymış (imam), onun oğlu babam ise küçük yaşlarda yetin kaldığından okuma yazması yok, çobanlık yaparak kazanmış okuma çağında hayatını. Hamdolsun ben okuyabildim hem meslek bakımından hem de bir kütüphaneye sahip olacak kadar. Lakin film burada kopuyor sevgili oğlum okumayı sevmiyor. O vakit ben de kütüphanemi torunuma bırakırım yukarıdaki silsile devam ederse.

Kitap fuarına sadece "ucuz kitap" almak için gitmem, asla. Zira bir kitabın değeri, ederi değildir. Belki kağıdın karşılığı olarak bir kağıt veririz, kadar. Bilgi, aklın ve gayretin bir çabasıdır ki o para ile satılmaz, satılmamalıdır. İnsan için bilginin değeri çoktur.

Kitap almadım mı? Elbette aldım. Daha önceden bir tecrübe fark etmiştim. İnsan yaşlanınca hep aynı yolları kullanıyor. Alışınca de hep aynı/bildiği yazarları okuyor. İki üç yıldır bu böyle.

Hazır söz buraya gelmişken İz yayıncılığı gördüm az ileride idi. Ancak sağdan başladık ya stantları atlayıp geçemiyoruz. "Bursa kitaplığı" diye ilimiz hakkında yazılmış bir çok eseri gördüm. "Birini alayım da Bursa konulu yarışmada öğrencilerim kullanır" dedim sonra gördüm ki bir çok eser yazılmış vazgeçtim.

İz yayıncılığa ulamaya çalışırken Nesil yayınlarını gördüm. Aşina bir yayın evi. Ali Erkan Kavaklı hocanın ne zaman geleceğini sordum. "Haftaya" dediler. Yazarın okuduğum kitaplarını orada toplu görünce içim bir başka oldu, sanki hafif bir gurur kapladı içimi.

Ayrıldım. Rasim Özdenören'in okumadığım birkaç eseri gözüme ilişti. Ardından Ömer Faruk Dönmez'in dedim tezgahtar dostum hemen eliyle sağ tarafı gösterdi. Ben de bu yılı "Ömer Faruk Okuma yılı" ilan edeceğim galiba. Zira birkaç kitabı kaldı okumadık. Kendisini görsem; ben okuma, sen yazma konusunda yarışalım" diyeceğim galiba. Adam su gibi akıcı yazıyor. "Hep Aynı Hikaye" diye bir eserini aldım.

Oooo, sayfa bitiyor biz daha bir kitap aldık. Sevgili eşime de bir kitap alalım. Televizyondaki konuşmalarını beğendiği Cemalnur Sargut'un Samiha Ayverdi'nin hayatından bölümler anlattığı "Sırra Yolculuk" eserini aldık. Beztami Yazgan Hocamızı gördük. Oğluma bir kitabını imzalattım. Tanışıp görüştüğümüz anları anımsadık ve ayrıldık.

Konferansları da çok güzel oluyor. Salonlara çıkıp dinliyorsun. Ne güzel. Kitabını al, imzalasınlar, yukarı çık, muhabbetini dinle. Ne güzel bir ortam oluşturmuşlar. Kalabalığı görünce oğlum Yusuf Kerem; "Baba, bir de Türkler okumuyor diyorlar şu kalabalığa bak" diye istatistiklere meydan okudu.

Ellimizdeki kağıttan "kimin konuşmaları var" diye bakarken Haydar Ergülen'in konuşma yapacağını görünce iyi oldu. Merdivenleri indik. Daha da iyi bir şey oldu. Sarı bıyıkları dudaklarını kapatmış, uzun sarı sakallı gözlüklü bir adam ayaküstü çay içiyordu biriyle. Selam verdim Haydar Ergülen cümlesini soru tarzında sordum "Evet" deyince "Ben edebiyat öğretmeni..." Tanıştık bir iki dakikalık muhabbet. Dedim ki 12. sınıf edebiyat dersinde "size geldik, yani 1980 sonrası Türk şiirine. Ancak benim öğrencilerim kitaptaki her yazar ve şairi ölmüş sanıyorlar" dedim gülüştük.

Sonra o da "Rumlar, mezar taşına 'yaşadı' derlermiş" diye bir not düştü. "İlginçmiş" dedim ve müsaade ile ayrıldım. Sonra vakti geldi konferansını dinledim "Şair Burada Ne Demek İstedi?" başlıklı bir konuşmaydı. Şöyle dedi; "Şiir hakkında farklı zamanlarda farklı tanımlar yapmışımdır. Bu garip bir şey değil. İnsanın o anda ulaştığı bir düşünce oluyor da farklı söylüyor" dedi ve ekledi; "Şiir, insanlık hali; Edebiyat, dünyanın hali" dedi. Güzel ve dolu konuştu ancak bizim saatin alarmı çaldı. "Baba hadi gidelim."Gittik.