Minik serçe namlı sanatçı bu ülkenin değeri olacak kadar büyük bir sanatçıymış meger. Bir şarkı yazdı toplumu turnusol kağıdı gibi ikiye ayırdı. Bir tarafta şarkıdaki bir cümleye karşı gelenler ve tepki koyanlar bir tarafta cümlenin ne olduğuna bile dikkat etmeden destek olanlar.

Benim için bu sefer mühim olan şuydu. Cumhurbaşkanımız bile böyle bir densizliği kaldıramayıp "Hz. Adem ile Hz. Havva hakkında ileri geri konuşan dillerin koparılacağını" zikretmiş olması.

Tabii bazı kesim böyle bir şey bekliyordu belki de. Saldırmak için yine başladılar ve topa tuttular: "Neden böyle bir şey der ki sayın Cumhurbaşkanı. Bilmez mi ki sanatçıların sesi kesilemez, kısılamaz ve dahi susturulamaz." Ben de açık yüreklilikle diyorum ki: "Biz halk olarak, sivil toplum kuruluşları olarak ve topyekün inanmışlar olarak cevap verirdik zaten." Verdik de...

Her kesimden tepki gelmiş sayılır.

Tabii burada mesele sanatçının tutumu bence. Asıl dikkat edilmesi gereken nokta şu olmalıydı. İçinde yaşadığı toplumun dinine, inançlarına ve geleneklerine hiç saygı göstermeden bir şarkı sözü yazıp yılbaşında "mutlu yıllar" diye paylaşması. Bu sözü -Selam söyleyin cahil Havva ile Adem'e- ister gerçek anlamda ister mecaz anlamda söylemiş olsun kullanması çok yanlıştı. Şimdi sanatçıyı dinleyen birçok dindar hayranı vazgeçecek ve gelirleri düşecek. Aç kalacak yani. Lakin inadına dinliyorum diyenler de vardı sanırım.

Cumhurbaşkanının sözlerini sanatçıya ve sanat dünyasına ağır bir saldırı olarak algılayan kafalar, sanatçının dini değerleri hafife almasını nasıl da görmezden gelirler. Bu, onların hem dine hem de cumhurbaşkanına karşı ne kadar uzak/karşı olduğunu gösterir.

Din ve dini unsurlar bu toplumun hassas noktalarıdır. Toplumda bir çatışma çıkarmak isteyenler, önemli kişilere (sanatçı, futbolcu vb.) böyle bir cümle kurdurtarak fitili ateşlemiş olabilirler. Bazen "uyuyan hücreler"den bahsederler ya. Şarkıları toplum tarafından benimsenen, besteleri takdir toplayan, müzikte belli bir otoriteye ulaşmış böyle bir sanatçıya söylettirildiğinde yeni bir tartışma alanı açılmış olur. Ve bu vesile ile saflar bir tık daha yoğunlaşır, belirginleşir. Toplumu bir kere daha bölmek isteyenler bir aşama daha ilerlemiş olurlar.

Üzerinde durmadan geçemeyeceğimiz bir mevzuda "Kim Milyoner Olmak İster" yarışmasında batıya hayran, batının adeta zihinsel kölesi olmuş modern kafalı bir bayanın düştüğü durumdur. Yarışmada aldığı paradan çok ortaya koyduğu tavırlarla, düşüncelerle, dikkatleri üzerine çekmiştir.

Bir insanın başka bir kültüre hayranlığı ancak kendini sıfırlaması ile bu seviyede görülebilir. Batı karşısında bu kadar ezik, bu kadar cahil, bu kadar seviyesiz bir tutum Türkçe konuşan birine hiç yakışmamıştır, biline... Batı medeniyetini hiç olmazsa İstiklal Marşı'nda geçtiği kadar yani bir satırlık dahi tanıyacak olsaydı bu ruh haline bürünmezdi bence. "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" diye tarif edilen bu zihniyet daha yüz yıl önce bu ülkenin garp cihetinden afakını sarmış çelik zırhlı bir duvardı. Batı, insanlığın yüz karası ve Yunan da maşasıdır.

Aslında Batı veya modernizm, İslam'ın karşısında kendisini konumlandırdığı için ne kadar şirin görünse de kendi çıkarları söz konusu olduğunda bütün canavarlıklarını ortaya koyacaktır ve koymuştur da. Sadece kendi insanı için geçerliliğini kabul ettiği "insan hak ve özgürlükler, demokrasi ve benzeri konular kendisi dışındakilere karşı geçerli değildir. Başka ülkelere ihraç etmeye çalıştığı bu tür fikirler, özellikle Ortadoğu'da ve doğu ülkelerinde hatta Afrika'da tamamen sömürge kültürünü beslemiş kendine adam yetiştirmiş, köle zihniyetli insanlar zuhur ettirmiştir.

Kısa bir bilgi yarışması, Batı zihniyetinin insanımızı hangi seviyelere düşürdüğünü göstermek bakımından ilginç ve parlak bir örnek olmuştur. Böyle bir tutumu mizansen olarak kurgulamış olsaydık belki bu kadar doğal olmazdı. Yarışan sarışın modern kıyafetli bayan, bir zihniyeti temsil ettiği için ona işaret ederek "işte bu fotoğraf hakikati göstermektedir" demekten öte yapacağımız bir şey yoktur.

Dikkat edersek iki olayda da ortak nokta maalesef İslam dininden uzak düşmüş zihniyetin sonuçlarıdır. İçinde yaşadığımız toplumun büyük bir kesimi müslüman olarak kendini kabul eder. Fakat zaman zaman alışkanlıkları sebebiyle tutum ve davranışlarında müslümanca tavrı ortaya koyamaz. Çünkü bazı konularda gönlü-aklı biraz karışmıştır içinde yaşamış olduğu hakim kültür sebebiyle. Umarım bu çatışmacı gibi görülen durumlar bize Hak ile batılın ayrı şeyler olduğunu daha net fark ettirir. Çok basit gibi görünse de bazı sözler, bazı tutumlar taraf belirlemek açısından iyi bir misyon yükleniyorlar.

Böyle karmaşık dönemlerde bizler de "Hakkı hak bilip Hakk'a bağlanmayı; batılı batıl bilip batıldan sakınmayı" Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyoruz.