İnsanın kendini manen baskı altında hissediyor olması ne kadar kötüymüş. Doğrusundur, dürüstsündür, günahsız kalmaya çalışıyorsundur ancak bazıları seni, ezik, beceriksiz, basit, gerici, yobaz gibi birçok kavram kalabalığı içine gömüyor. Sen, inancından ötürü sağlamca ve dik durabilirsen bir adımlık başarı mesafesine ulaşıyorsun. Lakin nazarının değdiği noktada boşluk oluşuyorsa ruhumdaki huzursuzluk titremeye başlıyor.

"Gözlerinizi haramdan sakının" emr-i ilahisini tatbik etmek ne de zorlaştı bugünlerde. Başını deliler gibi bir o tarafa, bir bu tarafa çevirmek zorunda kalıyor insan. Göz bebekleri sağa sola kayıp dururken şaşılar gibi oluyor. Gönül sükunetini, göz kapaklarının karanlığında ya da ayaklarının hemen önündeki kara toprak üzerinde sürünmekte buluyor.

"Neden normal insanlar gibi olamıyoruz?" "Nasıl yani, diye soruyor musunuz? Bilmeeem... Normal insanlar gibi işte... Biraz düşünmeye başladığında aklına inancın, tarihin, hesap günü, kitaplar, günahkar olmak, cehennem düşüveriyor... Normal insan, sanırım "hayvansal ruhla" davrananlardır. Yeme-içme, zevk alma, kızmak gibi durumlarda doğal bir hareketlenme yaşanır o kadar. Şehvet ve gazaplanmak ne kadar bedensel bir eylem. Zaten bunlar da bedeni (et ve kemiğimizi) besleyen yeme-içmeden zuhur ediyor.

Şimdilerde normal olmayan insan, okur, düşünür, fikriyle yaşar hayatı; manevi kavramlara da (namus, hak, hukuk, adalet vb.) sadıktır tanımı yapsak uygun düşer. Samimiyetle inanır ve ruhu ile hareket eder, bedeni de ona tabi olur.

Dikkat çeken nokta şurası olmalıdır. Toplumun içinde bulunduğu ahlaksal zemin ne durumdadır? Ne demek şimdi bu? Bir insanın zihnini bile iki cümle ile ikna edip biçimlendirildiği bir toplumsal zeminden bahsediyoruz. Mesela "bu kıyafetler daha rahat, daha özgürce diyerek gömleğini/ tişörtünü giymeden sokağa çıkmayı maharet saymaktan bahsediyoruz. Bazen "göstereceğiz kadının gücünü" ve benzeri üç dört cümle ile kışkırtıcı ruh haline büründürmekten söz ediyoruz. Sığ düşünen zihinler kilitlendiğinde/şartlandırıldığında toplumda bunca zamandır yaşanan ahlaki kurallar bir başka manaya evriliyor.

Toplumsal akıl, ortalamanın altına düşmüştür şimdi. Sokaktaki insana bir soru sorulduğunda tam olarak doğru cevap verenlerin sayısı azalmıştır. Aynı koronun bir elemanı gibi nakaratlı cümleleri kullananlar ise çoğunlukta.

Toplumsal zeminde üstünlüğü elde eden anlayış veya fikir diğer anlayışları bastırıyor ve pasifize ediyor. Toplumsal zemin bir savaş alanına dönüşüyor. Orada yapılan mücadele meydan muharebesi gibi. Sosyal medyada bir toplumsal alandır ve sosyal medyanın aşığı olan gençler, ailesi ile bağını çabuk koparıp geleneğe, milli manevi değerlere, kutsal değerlere saldırabiliyorlar. Onları yok sayabiliyor hatta onları günü geçmiş, sıkıcı ve çağdaşı bulabiliyorlar.

Ahlakın çağdışısı olmaz ahlaksızlığın da öyle... Milyonlarca insanın, onlarca ahlak kuralları arasından seçeceği iki çizgi var: Biri şeytani yol, diğeri de rahmani yol... Meşru yol veya gayrimeşru yol... İyi, güzel, faydalı olan bir yol ya da kötü- çirkin-zararlı olan diğer yol... Seçim burada başlar sonra parçalara ayrılır...

Beyni sulanmışlar ya da yanlış eğitim almışlara anlatmak zordur bazı hakikatleri. Mağara insanı diye tarif edilen (biz tarif etmiyoruz) resimlerdeki gibi bedeninin az kısmını örten kıyafetlerle dolaşanlara "medeni" demek ne kadar inandırıcı olabilir ki? Medeni olmak, (sadece bu alanda olmasa da) anlamlı ve rengarenk işlemelerle tasarlanmış ve tüm bedeni örten kıyafetlerde ne kadar aşikardır zaten. Çok uzattım ve dolandırdım maalesef. Çünkü içinden çıkılmaz, onarılmaz bir hale düştük sanırım. Zira yüreği imanla dolu olanlardan duyduğumuz inilti bu manada gizli. Sonumuzu hayır etsin Rabbim inşallah. AHMET TAŞTAN